I.Osmanlı Devleti’nde Bankacılıktaki Gecikme, II.Osmanlı Devleti’nin Merkez Bankası İhtiyacı, Tanzimat sonrası kurulan bankalar ve diğer kredi kurumları,

I.Osmanlı Devleti’nde Bankacılıktaki Gecikme
Karlofça Antlaşması’nın sebep olduğu askeri yenilginin başılca sebebi,teknolojik üstünlüğü rakiplerine kaptırmış olan Osmanlı Devleti’nin para yaratma gücünü rakipleri kadar arttıracak bir banka sistemine kavuşamamış olmasıdır.
Osmanlı Devleti’nin mali yapısı,sistemi Karlofça Savaşı arifesinde altın,gümüş ve bakır paraların birlikte oluşturdukları ve zaman zaman bunlar arasındaki metal nisbi fiyatlarının değişmesi ile ortaya çıkan ve piyasaları altüst eden değer farklılaşmaları,devlet gücüyle bir müddet için de olsa iç pazarlarda çıkan kargaşaları önlemeye yetiyordu.Özellikle artık savaş araç ve gereçleri dahil,buğdaya kadar birçok malı ithal etmek zorunda kalan Osmanlı Devleti, dış ülkelere giden altın stokunun içeride para darlığı yaratmaması için altın sikkelerin ve hatta gümüş paraların ayar ve ağırlığını düşürüyordu.Gerçekte bu tür operasyon bir yönden de devlete varidat sağlıyordu,ama iç ve dış ticareti de allak bullak ediyordu.Altının,gümüşün ve hatta çuvallara doldurularak için devlet zaman zaman çok güç durumlara giriyor ve tarihte görülmemiş hukuk dışı olaylara başvurmak zorunda kalıyordu.Örneğin;son yıllarda büyük servetler yapan kişiler saptanarak yakalanıyor ve bir “hıyaneti vataniye” suçu uydurularak idam edilip,şeriata uygun olarak da vatana ihanet eden bu kişinin malları tamamen devlete kalıyordu.Bu tür olaylar ise servetlerin gizli kalmasına yol açıyor ve ekonomiye faydalı hale gelmesini önlüyordu.
Merkantilizm,Avrupa’yı çıkmaza sürüklemiş olmasına rağmen,eğitim başta olmak üzere tüm devlet faaliyetlerinin bir amaca yönelik olarak düzenlenmesini sağlamıştı.Bireysel mallar yanında ortak malların,başka bir deyimle altyapıların üretilmesinde ve düzenlenmesinde devletin mali ve siyasi gücü kullanılmıştı.

Devlet katında bunlar sürerken, buhar makinesinin keşfiyle çok sayıda işçi çalıştırarak
başta tekstil olmak üzere çeşitli tüketim mallarını üreten sanayiler yanında bunların kullandıkları alet,makine ve araç-gereçleri toplu olarak üreten sanayi firmaları da ortaya çıkmıştır.Bütün bu gelişmeler para,finansman talebini büyük ölçüde arttırmıştır.Bu sebeple devletlerin görevi arasına para ile ilgili meseleleri de düzenlemek de girmiştir.18.yüzyılın başından itibaren özellikle büyük sanayi işletmelerinin haftalık ve günlük ihtiyaçlarına cevap verecek bir banka sisteminin kurulması gerekiyordu.Bu sorun,Napolyon savaşlarının hemen sonrasında merkez bankalarının kurulması ile halledilmeye çalışılmıştır.
II.Osmanlı Devleti’nin Merkez Bankası İhtiyacı
19.yüzyıl ortalarında Avrupa’nın iki güçlü sanayi ülkesi,İngiltere ve Fransa,devletin güçlü merkez bankalarına rağmen,zaman zaman,özellikle ithalatın özelliği ve Osmanlı İmparatorluğu’na bu ülkelerden yapılan ihracatın finansmanına reeskont işlemleriyle dolayısıyla çok zorlu günler yaşamışlardır.Bu sebeple,merkez bankaları kendilerini kurtarmak için ihracatı teşvik etmek zorundaydılar.Onları ancak ihracat ile sağlanan altınlar,kasalarında yığılan çeşitli tüccar senetlerinden kurtarabilirdi.Oysa Osmanlı ihracatında,pek de bekleneni elde edemiyorlardı.
Açıldığı günden itibaren en önemli ve en kazançlı faaliyeti tüccar senetlerinin İngiliz ve Fransız merkez bankalarında iskonto edilmesi için aracılık olan Banque de Turquie de bu durumda çıkmaz bir yola girmiş oluyordu.23 Kasım 1861 tarihli Journal de Constantinople’da çıkan bir inceleme yazısında,Fransız Merkez Bankası’nda yapılan reform ve yeni politika arayışlarından söz edilirken,bu banka için Akdeniz ve Orta Doğu ticaretinin önemi de vurgulanıyordu.Buna göre,Osmanlı İmparatorluğu’ndan alınan mallardan fazlasını aynı ülkeye satmak da tıpkı bunun tersi gibi büyük tehlikeler arz etmekteydi.Örneğin,Fransız Merkez Bankası’na muhatap olabilecek bir Türk Merkez Bankası kurulamadığı müddetçe, bu tehlike devam edecekti.Örneğin,Cezayir’de olduğu gibi,Fransa bu Akdeniz ülkesinden aldığı buğday,yün ve pamuk karşılığı mal,yani sanayi ürünleri satamadığı takdirde,ithalatı altın ve has gümüş parayla ödemek zorunda kalacaktı.
Osmanlı İmaparatorluğu için ise durum,tersine bir gelişme göstermişti.1839 yılındaki Ticaret Antlaşması’ndan sonra Fransa’nın bu ülkeye ihracatı,ithalatının iki mislini aşmıştı.Bu farkı, Osmanlılar altın,has gümüş ya da altına tam anlamıyla çevrilebilen banka,tüccar ve banker kağıtları ile ödeyemediklerinden,ihracatçı Fransız tüccarları ellerindeki remiz ve tretleri iskonto ettirmek üzere bankanın kapısına yığılıyorlardı.
Osmanlı Devleti’nin iç borçları,bu arada iç borçlarının en önemlileri olan kaimeler ve ayarı düşük beşlik gümüş paralar ve çeşitli adlarla çıkarılan iç borç tahvilleri toplamının önemli bir kısmı,özellikle Fransız tücaarlarının ve Merkez Bankası’nın elinde kalmıştı.Böyle bir duruma çare olmak yeni bir dış istikraz kadar,içeride Avrupa merkez bankalarının bir uydusu,bir şubesi gibi çalışacak bir Osmanlı Merkez Bankası arayışlarına gidilmişti.İşte tasfiye sürecine giren Banque de Turquie’nin böyle bir banka olması gerekiyordu.
Fransa ve İngiltere’nin,hatta Almanya’nın Osmanlı ülkesinde bir merkez bankası kurulmasını istemeleri aslında,kendi merkez bankalarının riskini azaltmak kadar,bu memleketin ithalat ve ihracatının kendi ulusal çıkarlarına uygun bir şekilde yürümesini sağlamak isteğine dayanıyordu.Daha açık bir ifadeyle,bu ülkeye ithalatlarının üstünde ihracat yapmak istiyorlardı.Bu durumda ortaya çıkacak Osmanlı tediye açığını da kendi kontrolleri altında olacak bir Osmanlı Merkez Bankası’nın reeskont,remiz ve tret operasyonlarıyla çözmeyi,bakiyeleri konsolide edilmiş dış borçlar haline getirmeyi planlıyorlardı.
Bu arada,İngiltere hükümeti,yeni padişah Abdülaziz’in özellikle dış ticarete,serbestliğe devam ve Osmanlı Devleti’nin gelir kaynaklarını değerlendirme konusundaki yeni politikasını oluşturmaya yardım amacıyla İstanbul’a Foster ve Hobart adlarında iki uzman maliyecisini göndermişti.Foster ve Hobart’ın raporları Avrupa finans çevrelerini rahatlatmıştı.Hele aynı günlerde Avrupa ülkeleriyle yapılan yeni ticaret antlaşmasıyla transit mallar için gümrük resminin sıfırlanması,Orta Doğu ve özellikle Karadeniz ticareti için yeni ufuklar açılacağını müjdeliyordu.Bunun üzerine Batılı çevreler,ellerindeki kaimeleri ve kaime ile ödenecek çeşitli senetleri tasfiye etmek üzere Osmanlı ülkesine yeni bir dış kredi verme hazırlıklarına girişmişlerdir.
Tanzimat sonrası kurulan bankalar ve diğer kredi kurumları
Tanzimat’a kadar Osmanlı Devleti’nde bugünkü anlamda banka yoktu.Ancak,banka işlevi gören sarraf ve poliçecilere ülkenin dört bir yanında rastlanıyordu.İstanbul’un fethinden sonra hemen her padişah zamanında Osmanlı parasının birkaç vezin ve ayarı düşürülür,eski paralar piyasadan çekilmediğinden ülkede birkaç tür sikke tedavül görürdü.Bu nedenle sarraflık,diğer bir deyişle değişik tür paraları bir diğerine dönüştürmek ve para bozmakla uğraşan esnaf,çok eski zamandan beri Osmanlı topraklarında faaliyet alanı bulmuştu.
Osmanlı topraklarında ilk banka işlemlerine Levantenler girişmiş,sarraflık yüzyıllarca bu kesimin denetiminde yürütülmüştü.Düyun-u Umumiyye’nin kuruluşuna değin,özellikle Osmanlı Bankası’nın faaliyete geçişinden önce,mali tarihimizde önemli bir yeri olan Galata bankerlerinin çoğunluğu Levantenler’di.
Sarraflar giderek devletin mali işlerini de yürütmeye başlamış,bir ölçüde devlet bankası işlevini üstlenmişlerdi.Örneğin,III. Mustafa döneminden itibaren Hazine-i Hassa ve Darphane sarraflığı Ermeni Duzoloğulları’na verilmiş ve yüzyılı aşkın bir süre bu ailenin elinde kalmıştı.
Tanzimat’la birlikte Osmanlı yönetimi artan giderlerini karşılamak üzere kağıt para (kavaim-i nakdiyye-i muteberre) çıkarmak zorunda kalmış,ancak gelişigüzel basılan bu paralar kısa sürede değer yitirmiş ve Osmanlı lirasının yabancı paralar karşısında kayba uğramasına neden olmuştu.
Yukarıda bahsedilen para reformundan (tashih-i ayar) sonra kambiyo işlemlerinin yürütülmesinin devredildiği iki Galata bankeriyle ertesi yıl sözleşme yenilenirken,bankerler girişimlerine Bank-ı Dersaadet (Banque de Constantinople) adını vermiş ve böylece Osmanlı topraklarında resmen banka adını taşıyan ilk kuruluş doğmuştu. Ancak 1848 devrimleri İstanbul piyasasını da etkilemiş ve banka 1852 yılında tasfiye edilmişti.
Bank-ı Dersaadet’in tasfiyesi ertesi,1853’te The Ottoman Bank,1855’te The British and Oriental Bank of Constantinople,1856’da da The Imperial Bank önerileri Babıali’ye sunulmuştu.Geniş ayrıcalık isteminde bulunan bu projeler geri çevrilmiş,en sonunda, İngilizler’in ticari amaçlı bir banka kurma girişimi Babıali’nin onayını almıştı.
Başlangıçta ödeme ve iskonto işlemleri görecek bir ticaret bankası olarak kurulan Bank-ı Osmani,daha sonra devlet bankasına dönüştürülecek ve Bank-ı Osmani Şahane (Osmanlı Bankası) adını alacaktı.Bank-ı Osmani İzmir,Selanik ve Beyrut’da da şube açmış,ticari işlemleri yanısıra Hazine’ya avans vermiş,dış borç akitlerinde aracılık etmişti.
Tanzimat’la birlikte giderek karmaşık bir nitelik kazanan Osmanlı maliyesine ve para sistemine çeki-düzen vermeyi amaçlayan Babıali,Avrupa’dakilere benzer bir devlet bankası kurmayı kararlaştırmıştı.Önce yerli sermayeyle bu işe çözüm bulmayı deneyen Osmanlı hükümeti,on yıllık bir çabadan sonra bunun olanaksızlığını görmüş,çıkar yolu Avrupa sermayesine başvurmakta bulmuştu.Nitekim,1863 yılında Bank-ı Osmani’ye Fransız sermayesi katılarak İngiliz-Fransız sermayesi ortaklığında bir devlet bankası,o günkü adıyla Bank-ı Osmani Şahane kurulmuştu.
Önce ticaret bankası olarak kurulan,kısa sürede devlet bankasına dönüşen Osmanlı Bankası geniş yetkilerle donatılmıştı,Osmanlı topraklarında banknot ihraç ayrıcalığı da bu bankaya verilmişti.Nitekim,1875 sözleşmesi,hissedarlar genel kuruluna sunulurken,bankaya tanınan ayrıcalıkların dünyada benzeri olmadığı övgüyle belirtilmişti.
Düyun-u Umumiyye-i Osmaniyye’nin ilk şekli olan Varidat-ı Sitte İdaresi (1879-1880) Osmanlı Bankası’nın önderliğinde kurulmuştu.Düyun-u Umumiyye’nin kendisi,varlığını kısmen Osmanlı Bankası’na borçluydu.Osmanlı Bankası,Düyun-u Umumiyye ile birlikte “devlet içerisinde devlet” görünümündeydi.Osmanlı Maliyesi Osmanlı Bankası ve Düyun-u Umumiyye’ye danışmadan iş göremiyor,bu kuruluşlar ise Londra ve Paris’teki idare meclislerinin sözünden çıkmıyorlardı
İkinci Meşrutiyet yıllarında Osmanlı Bankası’na ilk tepki “Müdafaa-i Maliyye ve İktisadiyye” dergisinden gelmiştir.”Vatanperver bir banka”nın kurulmasını öngören dergi, ülkenin iktisadi ve mali esaretten kurtulması için bir “hükümet bankası”nın şart olduğunu belirtiyordu.
Osmanlı Bankası’nın devlet bankası olarak ayrıcalığı 1925 yılına değin sürmüştür.Babıali, banka ile olan sözleşmesini feshederek uluslararası mali çevrelerde kapitülasyonların kaldırılışının doğurduğu kaygıları daha da derinleştirmek istemiyordu.Kurulacak olan “milli” banka zamanla devlet bankasına dönüştürülecek,Osmanlı Bankası’nın işlevini üstlenecekti.
Nitekim bu amaçla,1917 başında 4 milyon lira sermayeyle Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası kuruldu.Yönetim merkezi İstanbul olan banka,Biga mebusu,eski Maliye Nazırı (kısa bir süre sonra tekrar bu göreve getirilmiştir) Mehmet Cavit Bey,İstanbul mebusu,Meclis-i Mebusan reis vekili,Düyun-u Umumiye Osmanlı dainler vekili Hüseyin Cahit Bey ve Selanik tüccarından Tevfik Bey tarafından kurulmuştu.
İttihat ve Terakki Cemiyeti,Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası’nın kuruluşuyla yakından ilgileniyor,gerekli sermayenin toplanabilmesi için her türlü yöntemi deniyordu.Cemiyet’in İstanbul’daki genel merkezinden vilayetlerdeki merkez heyetlerine gönderilen genelgede “milli” banka girişiminin önemi vurgulanıyor,yurttaşlar “iktisadi cihad”a çağrılıyordu.
“Milli” bankanın yararlarından söz eden Tekin Alp,böyle bir kurumun herşeyden önce sermaye sahiplerine güven verdiğini savunuyordu.”Milli” banka sayesinde ulusal ekonomiye hiçbir yararı olmaksızın çömlek diplerinde gömülü kalmış olan milyonlarca lira ortaya çıkacak,ülkenin iktisadi kaynakları değerlendirilecekti.Öte yandan “milli” banka iktisadi gelişmenin dayanak noktası olacaktı.Tekin Alp’e göre,ulusal nitelikteki bu banka “gayr-ı milli” mali kuruluşlar gibi kendi çıkarlarını gözetmeyecek,Osmanlı ülkesinin tarımını, sanayi’ini,ticaretini ulusal çıkarlar doğrultusunda yönlendirecekti.
Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası’nın her biri 10 liralık 400000 pay senedi 1917 yılı başında kayda açıldı.İttihat ve Terakki Cemiyeti halkı banka sermayesine katkıda bulunmaya sevketmek için büyük çaba sarfetmişti. Pay senetlerine ilk yazılan Sultan Mehmet Reşat olmuştu.İttihat ve Terakki Fırkası mebusan grubu,bu “emr-i milliye iştirakı” görev bilmiş, İttihatçı mebusların banka sermayesine kişisel katkıları yanısıra,partinin meclis grubu kasasındaki parayı da pay senetlerine yatırmıştı.
11 Mart 1917 günü kesin olarak kurulan İtibar-ı Milli Bankası’nın ana sözleşmesindeki pay senetlerinin isme yazılı olacağı belirtiliyor,ancak Osmanlı uyruklarının bankaya hissedar olabilecekleri kaydediliyordu.Öte yandan,Osmanlı Devleti’nde ilk kez Türkçe pay senedi düzenleniyor,bankanın her türlü işlemlerinde ve kayıtlarında Türkçe kullanılması zorunluluğu getiriliyordu.
Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası,her türlü banka işlemi yanısıra,demiryolu,yol,geçit,kanal, liman,bataklık kurutma ve arazi sulama gibi bayındırlık işlerine girişecek,tarım,ticaret ve sanayi’i geliştirmeye yönelik “milli” şirketlerin sermayesine katılacak ya da başka bir suretle yardımda bulunacaktı.Son olarak,İtibar-ı Milli Bankası,Osmanlı Bankası’nın hukukunu ihlal etmeksizin,devlete ait mali işleri yürütecek,halkın her türlü para,esham,tahvil ve pay senedini kasalarında saklayacaktı.
Diğer Bankalar
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı gibi Osmanlı Devleti zamanından Cumhuriyet’in ilanına kadar bankacılık alanında iki önemli dönem göze çarpmaktadır.İlki 1847-1908 yılları arasını kapsayan ve Yabancı Bankalar Dönemi adı verilen dönemdir.Bu dönemde Osmanlı Devleti’’e yabancı sermaye akışı hızlanmış ve bu doğrultuda birçok yabancı sermayeli banka faaliyete geçmiştir.Bu bankalardan bazıları sonraki dönemlerde de varlıklarını sürdürmüş, hatta Cumhuriyet’e kadar işlemlerini devam ettirmişlerdir.
Bu bankaların başlıcaları ;
-Alman Şark Bankası (Deutsche Orient Bank)
-Deutsche Bank İstanbul Şubesi
-Wiener Bankverein (Avusturya) şubeleri
-Levantine Bank (İngiltere) şubeleri
-British Oriental Bank (İngiltere) şubeleri
-Guarantee Trust Co. of New York (A.B.D.) şubeleri
-Banco Commerciale Italiana şubeleri
-Sociéta Commerciale d’Orient (İtalya) şubeleri
-Banco di Roma (İtalya) şubeleri
-Hollandische Bank Uni V.N. şubeleri
-Credit Lyonnais (Fransa) şubeleri
-La Banque d’Albenes şubeleri.
Ziraat Bankası
Ziraat Bankası 1888 yılında Ticaret ve Ziraat Nezareti’nin denetimi altında çalışacak bir devlet bankası olarak kurulmuştur.İtibari sermayesi 10 milyon lira olup,sermaye 1886 yılı sonuna kadar Menafi Sandıkları hesabına tahsil edilip,nakden mevcut olan paralar, Menafi Sandıkları’na ait alacaklar,1887 mali yılı başından itibaren aşar vergisinden alınacak % 1 oranındaki hisse ve her yıl elde edilecek karın üçte birinden meydana gelmektedir.
1868 yılında İstanbul Emniyet Sandığı geniş halk kitlelerine tasarruf alışkanlığı vererek dağınık halde bulunan küçük tasarrufları bir araya getirmek amacıyla Mithat Paşa tarafından kurulmuştur.1907 yılında sandığın yönetimi Ziraat Bankası’na bağlanmıştır.
Ziraat Bankası,1916 yılında kanunla kurulmuş bir kamu kurumu niteliği kazanarak faaliyet sahasını oldukça genişletmiştir.İtibari sermayesi 15 milyon liraya yükselmiştir.
1910-1923 tarihleri arasında Anadolu’da 13 tane milli sermayeye dayalı banka kurulmuştur.
-İktisad-ı Milli A.Ş. (Konya,1911)
-Ahali Bankası (Konya,1918)
-Türk Ticaret Bankası (Konya,1920)
-Karaman Milli Bankası (Karaman,1915)
-Akşehir Osmanlı İkt. A.Ş. (Akşehir,1916)
-Zürra ve Tüccar Bankası (Bor,1922)
-Çiftçi Bank Osmanlı A.Ş. (Eskişehir,1918)
-Emniyet Bankası (Adapazarı,1919)
-İslam ve Tic. Osmanlı A.Ş. (Adapazarı,1919), şimdiki Türk Ticaret Bankası A.Ş.
-Bağcılar Bankası (Manisa,1917)
-Milli Aydın Bankası (Aydın,1914), şimdiki Tarişbank.
-Milli İktisat A.Ş. (Kayseri,1916)
-Köy İktisat Bankası (Kayseri,1916).
Bu bankaların sermayeleri 20 bin ile 150 bin Osmanlı lirası arasında değişiyordu.Bunların arasından Ahali Bankası 500 bin Osmanlı lirası ile kurulmuştur.
Anadolu’da kurulmuş bankaların dışında İstanbul’da kurulmuş küçük sermayeli bankalar da bulunmaktadır:
-İstanbul Bankası (1911)
-Emlak ve İkrazat Bankası Osmanlı A.Ş. (1914)
-Asya Bankası (1914)
-Milli İktisat Bankası (1918)
-İktisat A.Ş. (1918)
-İtibar ve Ticaret Osmanlı A.Ş. (1918)
Bu dönemde,taşrada kurulan milli bankalar,Anadolu’da doğmakta olan “orta sınıf”ın İttihat ve Terakki ile olan organik bağının somut kanıtlarını oluşturmuşlardır.İttihat ve Terakki Cemiyeti, benimsediği ulusçuluk akımı doğrultusunda “milli” bankalar önayak olmuş, üyelerini bankacılığa özendirmiş,kuruluşları sırasında gerek maddi,gerek manevi her türlü kolaylığı sağlıyarak Osmanlı para piyasasını ve kredi aygıtını “millileştirme” yi amaçlamıştı.
Özellikle pazar ekonomisine açılmış Batı Anadolu yörelerinde etkinleşen “milli” bankacılık faaliyetleri,piyasa için üretimde bulunan Osmanlı üreticisine kredi olanakları sağlamış, köylüyü yoksullaştıran alivre satışları bir ölçüde önlemiş,çiftçinin malını sendikalaşan alıcı firmalar karşısında korumuştu.
İkinci Meşrutiyet yıllarında giderek gücü artan Müslüman eşraf-tüccar-çiftçi, “milli” bankalar sayesinde,yabancı ve gayrı müslim tüccar karşısında pazarlık gücü kazanmış, eskiden yok pahasına deveciye,simsara ya da murahabacıya kaptırdığı malını yüksek fiyatla piyasaya sürebilmişti.
Böylece,o güne değin yabancıların ve gayrı müslimlerin uğraş alanı olarak görülen bankacılık,bankerlik ve sarraflık giderek Müslüman-Türk eşrafın eline geçmişti.
Sonuç
1887 yılında yürürlüğe girmiş ve uygulama alanı sınırlı olan Murabaha Nizamnamesi dışında para,kredi,sermaye piyasaları ve bankacılık sektörüyle ilgili herhangi bir kanuni düzenleme getirilmemiş ve bankacılığın bilhassa güven açısından gerektiği kadar desteklenememiş olması dini yönden faiz yasağı,Osmanlılar’da milli bankacılığın zayıf yönlerini teşkil etmektedir.Bu nedenle ülkede merkez bankası kurulamamış ve Osmanlı Bankası ise bu görevini yeterince yerine getirememiştir.
Ülke ekonomisinin çıkarlarını destekleyecek milli karakterli bir bankacılık sisteminin oluşturulabilmesi ancak Cumhuriyet döneminde Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın kurulmasından sonra gerçekleşmiştir.
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenmilmiştir

CEVAP VER
Lütfen yazınızı giriniz.
Lütfen adınızı buraya giriniz.