LİSE 1 EDEBİYAT DERSİ KONU ANLATIMI VE DERS NOTLARI, ETKİNLİK ÖRNEKLERİ, EDEBİYAT VE GERÇEKLİK, ŞİİR İNCELEME YÖNTEMİ, ŞİİR VE ZİHNİYET, KOŞUK VE GAZEL ÖRNEKLERİ, TÜRK EDEBİYATININ DEVİRLERİ, İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI

6-EDEBİYAT VE GERÇEKLİK
Sanat ve edebiyat,her dönemde ve her yerde gerçekliğin sanat yoluyla ifadesidir.
Sanat,insanın doğayla ve insanla ilişkilerinin insana özgü özelliklerinden hareketle,dönüştürülüp değiştirilerek yorumlanması ve anlatılmasıdır.
Gerçek ve gerçekliğin insana özgü bir özellikten yola çıkılarak dönüştürülmesi,değiştirilmesi ve anlatılması söz konusudur; gerçek ve gerçekliğin dışına çıkmak söz konusu değildir.
Sanat, gerçeğin ve gerçekliğin bilimsel ve gündelik olandan farklı anlatılması sonucu ortaya çıkar.
Bu anlatımda değiştirme, dönüştürme ve yorumlama vardır.
Değiştirme, dönüştürme ve yorumlamanın amacı, insanı ilişkiler bütünü içinde daha iyi anlama ve yorumlamadır.
Bunun için her sanat eseri, insana özgü bir özelliği daha iyi ve daha güzel somutlaştırmak, yani görünür,anlaşılır,yorumlanır kılma gayretinin ürünüdür.
Düzenlenen bu olay örgüsü belirli kişiye,mekana ait olmadığı için yeniden yorumlanma ve farklı bağlamlarda yeni anlamlar kazanma özelliğini de yapısında taşır.
Soyut olan gerçek ve gerçeklik özünün somutlaştırılması bir bakıma onun bir sanat geleneği içinde yorumlanmasıdır.
Bu yorum ve anlatmada dönemin dili, felsefe ve bilim alanındaki tartışmaları, her türlü siyasi,sosyal ve kültürel olayları malzeme olarak kullanılır.
Edebi metin doğa bilimlerinden ve onların ortaya koyduğu her türlü veriden yararlanır.
Kültür bilimleri ürünlerini yorumlar ve değerlendirir.
Edebi metinlerin konusu insanın doğa ve kültürle, insanın kendi kendisiyle ilişkilerinde aranmalıdır
Her edebi metne böyle geniş bir yelpazeden yaklaşmak onun işlediği konuyu daha iyi kavramaya imkân verir.
Öğretici metin örneği:
TOROS DAĞLARI
Jeomorfolojik bakımdan Türkiye’nin Akdeniz kıyıları boyunca yaylar çizerek yükselen ve daha ötede Doğu Anadolu’nun içlerine doğru uzanan sıradağlar sisteminin genel adı. Kesim kesim değişik adlar alan Toroslar tektonik bakımdan çoğu yerde Torid, bazı kesimlerinde ise Anatolid ve kenar kıvrımları birimlerinin sınırları içindedir. Bugünkü yükseltilerine, Birinci Zamandan beri uzun ve karmaşık bir evrimi geçirdikten ve çoğu yerde aşınmalarla birkaç kez düzleştirildikten sonra Miyosenxi izleyen yakın dönemdeki epirjenik hareketlerle erişmişlerdir.
Geniş anlamda Toroslar, biri dış, öteki iç olmak üzere iki sıra meydana getirirler. Dış sırayı Kıbrıs Dağları ile onların uzantısı olan Amanos Dağları ve Güneydoğu Toroslar oluşturur. Daha kuzeydeki iç sıra ise Antalya Körfezi’nin iki yanında birbirine yaklaşarak uzanan Batı Toroslardan batıda Teke Yöresi dağları, Doğuda Sultan Dağları, Geyik Dağları Taşeli Platosu ile Uzunyayla arasındaki Orta Toroslardan Bolkar Dağları, Aladağlar, Hınzır ve Binboğa Dağları ve daha ötede Doğu Anadolu’nun iç kesimlerine sokulan ve eskiden Antitoros da denilen Doğu Toroslardan (Munzur, Karasu, Araş dağları) meydana gelir.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi
ÖĞRETİCİ METNİN ÖZELLİKLERİ
1.Dil daha çok göndergesel işlevde kullanılır.
2.Söz sanatlarına, kelimelerin mecaz anlamlarına yer verilmez.
3.Verilen bilgiler örneklerle ve tanımlarla pekiştirilir.
4.Daha çok nesnel cümleler kullanılır.
5.Açıklama, aydınlatma, bilgi verme amaçlarıyla yazılır.
6.Öğretici metnin anlaşılması ve yorumlanması için okuyucunun verilen bilgiyi kavrayabilecek birikime sahip olması gerekir.
7.İfade hiçbir engele uğramadan akıp gider.
8.Gereksiz söz tekrarı yapılmaz.
9.Ses akışını bozan, söylenmesi güç sesler ve kelimeler yoktur.
10.Dil ve ifade sade, gösterişsiz ve pürüzsüzdür.
11.Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
12.Bu anlatım türü daha çok ansiklopedilerde ve ders kitaplarında kullanılır.
ÖĞRETİCİ METİN TÜRLERİ:
1-Tarihi metinler
2- Felsefi metinler
3-Bilimsel metinler
4-Gazete çevresinde gelişen metinler(Makale,deneme,fıkra,sohbet,röportaj,eleşt iri)
5-Kişisel hayatı konu alan metinler(Hatıra,gezi,biyografi,otobiyografi,mektup ,günlük)
Edebi metin örneği:
TOROS DAĞLARI
Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’den başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdeniz’in üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilâlanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova’nın bükleri başlar. Örülmüşcesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık!
Biraz daha içeri, bir taraftan Anavarza’ya, bir taraftan Osmaniye’yi geçip İslahiye’ye gidilecek olursa geniş bataklıklara varılır. Bataklıklar yaz aylarında fıkır fıkır kaynar. Kirli, pistir. Kokudan yanına yaklaşılmaz. Çürümüş saz, çürümüş ot, ağaç, kamış, çürümüş toprak kokar. Kışınsa duru, pırıl pırıl, taşkın bir sudur. Yazın otlardan, sazlardan suyun yüzü gözükmez. Kışınsa çarşaf gibi açılır. Bataklıklar geçildikten sonra, tekrar sürülmüş tarlalara gelinir. Toprak yağlı, ışıl ısıldır. Bire kırk, bire elli vermeğe hazırlanmıştır. Sıcacık, yumuşacıktır.
Üstleri ağır kokulu mersin ağaçlarıyla kaplı tepeler geçildikten sonradır ki, kayalar birdenbire başlar. İnsan birden ürker. Kayalarla birlikte çam ağaçları da başlar.
Çamların birer billur parıltısındaki sakızları buralarda toprağa sızar. İlk çamlar geçildikten sonra, gene düzlükler vardır. Bu düzlükler boz topraktır. Verimsiz, kıraç… Buralardan Toros’un karlı dorukları yanındaymış, elini uzatsan tutacakmışsın gibi gözükür.
Yaşar Kemal
(İnce Memed)
 
 
Edebi metinlerde anlatılan gerçeklik sosyal hayattaki gerçekliğin aynısı değildir. Yazarlar günlük hayatta karşılaştığımız ya da karşılaşabileceğimiz nitelikteki olayları oldukları gibi değil kendi iç dünyalarında kurguladıktan sonra dışa yansıtırlar. Edebi metinlerdeki kahramanlar da çevremizdeki kişilere benzer. Yazarlar çok iyi tanıdıkları bir kaç kişinin özelliklerini bir kişi üzerinde toplayabilir. Olayları ve kişileri iyice kurguladıktan sonra eserini yazar.
Edebî metnin konusu, doğa ile ilişki hâlinde olan, duyan, düşünen, tasarlayan ve yaşayan insandır.
Edebî metinler kurmaca metinlerdir. Sanatçılar çevremizde gördüğümüz olayları alırlar; kendi iç dünyalarında kurguladıktan sonra yazarlar. Dili farklı anlamlarda kullanırlar. Sözcüklere farklı anlamlar yüklerler, böylece duygu ve düşüncelerini daha güzel bir şekilde ifade etmiş olurlar. Yazdıkları eserleriyle bizim duygu ve hayal dünyamızı zenginleştirirler. Her edebî eser kendi içerisinde organik bir bütündür. Onun güzelliği buna dayanır. Mükemmeliyet eseri oluşturan unsurlar arasında kurulan ahenkten ibarettir, onu anlamak ve değerlendirmek için eserin dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekir.
1. ŞİİR İNCELEME YÖNTEMİ
A. ŞİİR VE ZİHNİYET
UYARI
“Zihniyet” terimi ile bir dönemdeki soyal, siyasî , idarî, adlî, askerî, dinî güçlerin, sivil toplum örgütlerinin, ticarî hayatın, eğitim etkinliklerinin birlikte oluşturdukları ortam ve bunların hiçbirine indirgenemeyen duygu, anlayış ve zevk bütünü kastedilmektedir.
1. KOŞUK
Tümen çiçek tizildi
Bükünden ol yazıldı
Öküş yatıp üzüldi
Yirde kopa adrışur
Kızıl sarig arkaşıp
Yipkin yaşıl yüzkeşip
Bir bir kerü yürkeşüp
Yalnguk anı tanglaşur
GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE
Binlerce çiçek dizildi
O tomurcuklardan yayıldı
Çok yatmaktan üzüldü,
Yerden biter bitmez ayrışır.
Kızıl sarı ardı ardına
Yeşil menekşe açıyor
Birbirini sarıyor
nsan buna hayran olur.
Divanû Lügati’t Türk
GAZEL
Saba Mesih-dem olup bahardan bu gece
H›ta’ya benzedi gülflen nigardan bu gece
Sabuh içmedi gündüz çemende gül-ruhsar
Bu nergisün gözü nedür humardan bu gece
Müzeyyen oldu reyahin bezendi bağ-ı çemen
Meğer ki ba¤a haber geldi yardan bu gece
Ne dil-nevaz göründü vü hem de can efrûz
Murada erdi gönül rûzgardan bu gece
Ahmedî Mefa i lün / Fe i lâ tün / mefa i lün/ Fe i lün
İLAHİ
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır.
Okumaktan mana ne
Kişi Hakk’ın bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru emektir.
Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eri hak bilmez isen
Abes yine yelmektir.
Yunus Emre
KOŞMA
Ala gözlerini sevdiğim dilber
Şu gelip geçtiğin yollar öğünsün
Kadir Mevlâm seni öğmüş yaratmış
Kısmeti olduğun kullar öğünsün.
Huri melek var mı senin soyunda
Kız nazarım kaldı usul boyunda
Kadir gecesinde bayram ayında
Üstüne gölge olan dallar öğünsün.
Karacaoğlan
EKMEK VE YILDIZLAR
Ekmek dizimde.
Yıldızlar uzakta. tâ uzakta.
Ekmek yiyorum yıldızlara bakarak.
Öyle dalmışım ki sormayın.
Bazen şaşırıp ekmek yerine
Yıldız yiyorum.
Oktay Rıfat
Farklı dönemlerde yazılmış şiir örnekleri okudunuz.Bu şiirler hangi dönemlerin sanat anlayışını yansıtmaktadır?
Her sanat eseri yazıldığı dönemin izlerini taşır. Sanatçılar da sosyal bir çevre içerisinde yaşarlar ve içinde yaşadıkları sosyal ve kültürel olaylardan etkilenirler. Şiirlerinde içinde yaşadıkları çağın zihniyetini yansıtırlar.
Yukarıdaki ilk metin İslâmiyetten önceki dönem Türk şiirinin özelliklerini yansıtmaktadır.
Türk edebiyatı başlangıçtan bu güne gelinceye dek kültür, sanat, siyasî ve sosyal alanda pek çok aşamalar geçirmiştir. Bunlar arasında en önemlisi İslamiyet’in kabulü ve Batı uygarlığına dönüş hareketidir. Bu iki olay toplumun yaşamında sosyal, siyasî kültürel ve ekonomik değişikliklere neden olmuştur. Başlangıçtan bu güne dek gelişen Türk edebiyatı şöyle sınıflandırılır:
TÜRK EDEBİYATININ DEVİRLERİ
1) İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI
a) Sözlü Edebiyat
b) Yazılı Edebiyat
2) İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI
a) Halk Edebiyatı
Anonim Türk Halk Edebiyatı
Dini –Tasavvufi Türk Halk Edebiyatı
Âşık Tarzı Türk Halk Edebiyatı
b) Divan Edebiyatı
3 ) BATI TESİRİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
a. Tanzimat Edebiyatı
b. Servet-i Fünun Edebiyatı
c. Fecr-i Ati Edebiyatı
d. Milli Edebiyat
e. Milli Mücadele Edebiyatı
f. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
-1923-1940 arası Türk edebiyatı
-1940 sonrası Türk edebiyatı
1 ) İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
Bilinmeyen bir tarihte başlamıştır. İslamiyet’in kabulüne kadar devam ede gelmiştir. Atlı- göçebe kültürünün izlerini taşımaktadır. Ölüm, yiğitlik, savaş, aşk konuları en çok işlenen konular olarak göze çarpmaktadır. İki koldan gelişmiştir.
A-SÖZLÜ EDEBİYAT
Şaman , kam baksı ozan adı verilen sanatçılar tarafından icra edilmiştir. Bu sanatçılar “kopuz”adı verilen bir saz aleti kullanırlardı. Doğuşu her ne kadar dini törenlere dayansa da zamanla din dışı konular da gelişmiştir.
Hece ölçüsü kullanılmıştır.
Aşk doğa ölüm konuları sık işlenmiştir.
Anomin özellik taşımaktadır.
Yarım kafiye kullanılmıştır.
Koşuk , sav, sagu ,destan başlıca ürünleri sayılır.
KOŞUK
Kopuz eşliğinde “sığır” denilen sürek avlarında söylenen lirik şiirlerdir. Günümüzdeki “koşma”ların ilk versiyonu sayılırlar. Kafiye şeması “aaab,cccb,dddb”şeklindedir.
SAGU
Yuğ adı verilen ölü törenlerinde ölümün acısının hafifletmek amacıyla söylenen günümüz “ağıt”larının ilk versiyonuna denir. Hece ölçüsünün 7’li-8’li parçaları sıkça kullanılmıştır.
UYARI: Bilinen en eski sagu :“Alp er Tunga”sagusudur.
SAV
Atasözü demektir. Atasözlerimiz ilk defa “Divan-ı Lugati’t Türk” kitabında bir araya getirilmiştir.
DESTAN
Toplumu derinden etkileyen savaş, kıtlık, afet vb. olayların olağanüstülüklerle bezendirilerek anlatıldığı manzum (bazen nazım- nesir karışık)uzun hikâyelere denir.
Destanlar “Doğal-Yapay”olmak üzere ikiye ayrılır.
B ) YAZILI EDEBİYAT
Türklerin GÖKTÜRK alfabesini kullanmasıyla başlayan dönemdir. Daha eskilere ait maalesef herhangi bir eserimiz yoktur. Tarihi bilinen en eski yazıtımız(mezar taşı): Çoyren (687–692)dir.
Tarihimizin ve dilimizin ilk en önemli belgeleri Göktürk Yazıtlar(Orhun Kitabeleri)dir.
Doğu Göktürklerine aittirler.
720,732,735 yıllarında dikilmişlerdir.
Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan, Kültigin adına dikilmişlerdir.
Yollug Tigin adlı bir yazara yazdırmıştır.
Öz Türkçe ile yazılmıştır.
Hakanlar Göktürkleri nasıl birleştirdiklerini, devleti nasıl idare ettiklerini, gelecek kuşakların ne yapmalarını anlatan bir nutuk (söylev)tur.
Aslında birer mezar taşı olarak tasarlanmışlardır.
Taşların üç tarafı Göktürk alfabesiyle bir tarafı da Çince yazılmıştır.
Eserler şu an MOĞALİSTAN sınırları içindedir.
 1900’ lü yılların başında Strahlanberk tarafından bulunmuş, Danimarkalı Thamson tarafından okunmuşlardır.
A-HALK EDEBİYATI
Halk edebiyatı, İslâmiyet Öncesi Dönemde başlayan ve geniş halk kitleleri arasında varlığını sürdürerek günümüze dek yaşayan bir edebiyattır. Bu edebiyatta halkın özlemi, üzüntüleri sevinçleri dile getirilmiştir. Şairler (ozanlar) eserlerini saz eşliğinde söylemişlerdir.
Halk edebiyatının özellikleri şunlardır:
1. Dil, halkın kullandığı konuşma dilidir. İslâmiyetin etkisiyle Arapçadan, Farsçadan bazı sözcükler ve bu dillere ait kurallar dilimize girmiştir. Ancak bu tutum genel yapıyı bozacak ölçüde olmamıştır.
2. Ulusal ölçümüz olan hece ölçüsü kullanılmıştır.
3. Nazım birimi dörtlüktür.
4. Ürünler, saz şairi ya da aşıklar tarafından bağlama adı verilen saz eşliğinde söylenmiştir.
5. Genel olarak, yarım ya da cinaslı uyak kullanılmıştır. Rediflere çokça yer verilmiştir.
6. Genelde; aşk, doğa güzellikleri, ayrılık, yiğitlik, özlem gibi konular işlenmiştir.
Halk edebiyatı üç ayrı koldan gelişmiştir.
a. Dinî Tasavvuf halk edebiyatı: Din ve tasavvuf konularını işleyen bir edebiyattır.
Başlıca ürünleri; ilâhî, nefes, sathiye, hikmet, nutuk, deme ve devriyedir.
b. Anonim halk edebiyatı: Kimin tarafından söylendiği belli olmayan, halkın ortak
malı olan bir edebiyattır. Başlıca ürünleri; türkü, mâni, ninni, tekerleme, bilmece,
masal, atasözü, fıkra, halk öyküsü, karagöz ve orta oyunudur.
c. Âşık edebiyatı: Din dışı konuları, aşk, ayrılık, doğa güzellikleri, yiğitlik vb konuları işleyen ve aşıklar (saz şairi) tarafından oluşturulan bir edebiyattır. Bu edebiyatta ürünlerin kimin tarafından söylendiği bellidir. Koşma, semâi, varsağı, destan vb. başlıca ürünleridir.
1-DİNÎ TASAVVUFÎ HALK EDEBİYATI
TASAVVUF ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ
1. Dil halkın dilidir. Bu edebiyat üzerinde İslamiyetin etkisi olduğundan, din yoluyla giren Arapça ve Farsça gibi sözcüklere de rastlanmaktadır.
2. Genel olarak hece ölçüsü kullanılmakla birlikte az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır.
3. Nazım birimi dörtlüktür. Fakat bazı şairler beyiti de kullanmışlardır.
4. Daha çok yarım uyak kullanılmıştır.
5. Bu edebiyat, yaratılış felsefesine (düşüncesine) dayandığı için sürekli olarak Tanrı
ve Tanrı’ya karşı duyulan “aşk” temalarını işlemiş; bir takım felsefî ve sırlı konular üzerinde durmuştur.
6. Tasavvuf edebiyatı işlediği konular bakımından; hikmet, ilâhî, nefes, sathiye, devriye ve nutuk gibi türlere ayrılır.
7. Bu edebiyatın şairleri arasında şiirlerini saz eşliğinde söyleyenler de vardır. Ayrıca bazı şairler eski geleneğe bağlı kalarak raksa (oyun) da önem vermişlerdir. Böylece destan devri edebiyatımızın şiir-müzik-raks biçimindeki üçlü geleneği daha canlı bir durumda yaşatılmıştır.
Şairlerine; Ahmet Yesevi, (12. yy), Yunus Emre (13. yy. sonu-14 yy. başı), Nesimî (14. yy), Kaygusuz Abdal (14. yy), Abdal Musa, Süleyman Çelebi (14. yy), Pir Sultan Abdal, Teslim Abdal örnek verilebilir.
İlahi:Tasavvuf Edebiyatı’nda Tanrı sevgisini dile getiren şiirlere ilâhî denir. İlâhîler, 7-8 ya da ll’li hece ölçüsüyle yazılır. Bu arada az da olsa aruz ölçüsüyle söylenmiş ilâhîlere de rastlanır. Nazım birimi dörtlük olmakla beraber beyit birimiyle yazılan ilâhîler de vardır. Kendine özgü bir besteyle söylenir. Türk edebiyatında ilâhî adı genelde Yunus Emre’nin şiirlerine verilir. Koşma tarzında uyaklanır.
Tasavvuf edebiyatının diğer nazım türleri şunlardır:
Nefes: Tasavvuf Edebiyatı’nda Bektaşî şairlerinin tarikatlarıyla ilgili konularda yazdığı şiirlere nefes denir. Nefesler ilâhîler gibi hecenin 7, 8 ve ll’li ölçüsüyle yazılır. Nazım birimi dörtlüktür ve koşma tarzımda uyaklanır. Kendine özgü bir bestesi vardır.
Hikmet: Din konularını şairin anlayış ve sezgisine göre işleyen nazım türüne hikmet denir. Bu ad genellikle Ahmet Yesevî’nin şiirlerine verilmiştir. Kendisi de meydana getirdiği divanına “Divan-ı Hikmet” adını vermiştir. Şiirlerini genellikle aruz ölçüsüyle yazmıştır. Hece ölçüsüyle yazdıklarında 14’lü kalıbı kullanmıştır.
Nutuk: Tasavvuf Edebiyatı mürşitlerin (tarikatta yol göstericiler) müritleri (tarikata yeni giren dervişler) aydınlatmak amacıyla söyledikleri şiirlere nutuk denir.
Devriye: Varlığın Tanrı’dan çıkarak evreni dolaştıktan sonra (önce cansız cisimlere, bitkilere, hayvanlara ve sonra da insan-ı kamile olgun insana, geçerek) tekrar Tanrı’ya dönmesini anlatan şiirlere devriye denir.
Sathiye: Tasavvuf edebiyatında Tanrı’yla şakalaşır, konuşur gibi yazılan şiirlere sathiye ya da şathiyat-ı soffiyane denir.
Deme:Alevi tarikatında söylenen ilahi türündeki şiirlere deme adı verilir.
2-ANONİM HALK EDEBİYATI
Anonim Halk Edebiyatı kimin tarafından söylendiği belli olmayan, halkın ortak malı olan bir edebiyattır. Kuşkusuz bu edebiyatta başlangıçta ortaya konan ürünlerin bir yaratıcısı, söyleyeni vardı. Ancak kuşaktan kuşağa geçtikçe ve ağızdan ağıza yayıldıkça söyleyenleri unutulmuştur. Böylece bölgeden bölgeye farklılıklar göstermiştir.
Anonim halk edebiyatının özellikleri şunlardır:
1. Sözlü bir geleneğe dayandığı için yöresel özellikleri yansıtır.
2. Ürünler halkın anlayabileceği bir dilde söylenmiştir.
3. Şiirlerde ulusal ölçümüz olan hece ölçüsü kullanılmıştır. En çok 7, 8 ve 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır.
4. Nazım birimi dörtlüktür.
5. Genellikle yarım ya da cinaslı uyak kullanılmıştır. Dize sonlarında rediflere çokça rastlanmaktadır.
6. Eserlerde Türk halkının duygu düşünce, hayal gücü, mizah anlayışı ve kıvrak zekası ortaya konmuştur.
7. Belli başlı ürünleri; türkü, mâni, ninni, bilmece, masal, atasözü, fıkra, halk öyküsü, karagöz ve orta oyunudur.
NİNNİ
Ninni, Anonim Halk Edebiyatı ürünlerindendir. Annelerin çocuklarını uyuturken veya emzirirken nazım veya nesir hâlinde söyledikleri sözlere denir. Çocukların ağlarken susması veya daha çabuk uyuması için özel bir ezgiyle söylenir. Ezgi bebeğin ağlamasına, gülmesine ve konuşmasına göre ayarlanır.
Ninnilerde anneler, bebeklerin uslu durmasını, kısa zamanda büyümesini, iyi bir meslek edinmesini, kız ise gelin olmasını isterler. Bunun için din büyüklerinin çocuklarını koruyup kollaması yolunda dileklerde bulunurlar.
Ninnilerin söyleyeni belli değildir. Diğer anonim ürünlerde olduğu gibi ağızdan ağıza yayılır, kuşaktan kuşağa aktarılır. Hece ile söylenir; ölçü, uyak ve rediflerle ahenk sağlanır.
BİLMECELER
Bilmeceler Anonim Halk Edebiyatı’nın en sevilen türlerindendir. Genellikle kimin söylediği belli değildir; söyleyeni belli olan bilecemeler de vardır. Ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa aktarılarak yüzyıllar boyu varlıklarını korumuşlardır. Bir kısmı nazım, bir kısmı da nesir hâlindedir.
Nazım hâlinde olanlar 4, 5, 7, 8’li hece ölçüsü kalıplarıyla söylemiştir. İki, üç, dört ya da daha fazla dizelerden oluşabilirler. Hatırda kalması için genelde dizeler birbiriyle uyaklıdırlar.
Bilmeceleri insanlar, çevrelerinde gördükleri varlıkları, benzerlik, ilgi, tat vb. özelliklerinden yararlanarak yaratırlar. İki varlık arasındaki ilgi, üstü örtülü sözcüklerle tasvir edilir ve dinleyenden cevabı bulması istenir. Bilgide, zekâda, muhakemede , dikkatli ve hızlı olmayı ölçer.
Anadolu’da uzun kış gecelerinde bir eğlence aracı olarak kullanılır. İki kişi veya topluluk karşılıklı bilmece sorar. Cevabı bulamayan taraf “Yenir mi, içilir mi, nerede bulunur vb.” sorularla ipucu ister. Cevabı bulamayan tarafa ceza verilir.
Bilmecelerde günlük yaşamda karşılaştığımız tüm varlıklar (hayvanlar, eşyalar, bitkiler vb.) konu olarak ele alınır. Kolay söylenmesi, bazı iç uyaklarla desteklenmesi “Ya bunu bileceksin ya bu diyardan gideceksin vb.” tekerlemeye benzer sözlerin bulunması bu türün yaygınlaşmasında etkili olmuştur.
MANİ
Düz mâni: Ozanı belirsiz halk edebiyatı ürünlerindendir. Başlı başına dört dizeden oluşur ve 7’li hece ölçüsü kalıbıyla söylenir. Dizeler 4+3 duraklıdır. Uyak düzeni şöyledir: aa x a. Dörtlükte 3. dize serbest, diğerleri kendi aralarında uyaklıdır.
Mâniler genellikle aşk, doğa sevgisi ve ayrılık gibi değişik konuları işlerler.
Mânilerin genellikle birinci ve ikinci dizeleri doldurmadır. Bunlarda pek anlam aranmaz. Asıl anlam son iki dizede belirtilir. Bazı mânilerde ilk iki dize (I. ve 2. dize) ile son iki dize (3. ve 4. dize) arasında gizli bir anlam bağıntısı kurulabilir. Bu anlam bağıntısı ne kadar güçlü olursa mâni de o ölçüde güçlü olur; sevilir ve dilden dile dolaşır.
Cinaslı mâni: Dizelerinde cinas bulunan mânilere cinaslı ya da kesik mâni denir. Bu tip mâniler kesik bir dizeyle başladıkları için kesik mâni adı verilir.
Yedekli mâni: Düz mânilerin sonuna iki dize eklenmesiyle meydana gelen 6 dizelik mânilere yedekli mâni denir. Eklenen dizeler ya dört dizelik düz mâninin anlamını pekiştirir ya da kendi arasında bir bütün oluşturur. Yedekli mânilerin uyak düzeni şöyledir : aaxaxa ya da axaxax.
TÜRKÜ
Türkü, Anonim Halk Edebiyatı nazım türlerindendir. Besteyle söylenir. Hece ölçüsünün 7, 8 ve 11’li kalıplarıyla yazılır.
Türk halkı sel, yangın, deprem, ölüm, ayrılık gibi değişik olaylar karşısında türkü yakar. Türkü yakmak, türkü söylemek demektir. Türk halkının yaşantısında her türkü bir olaya dayanır.
Türkülerdeki dörtlük sayısı kesin olarak belli değildir. Çünkü ağızdan ağıza geçtikçe şekillenir, çeşitlenir ve dörtlük sayısı da artar. Türkülerin başında ya da sonunda “ah”, “aman” gibi ünlemler bulunur.
Türkülerin koşma ve mâni biçiminde uyaklanan çeşitleri vardır. Uyak düzeni şöyledir: aaab (aaabb), cccb (cccbb)…
Ozanı belirsiz türküler olduğu gibi ozanı belli tüküler de vardır. Türkülerde sonradan eklenen dizeler, her dörtlüğün sonunda aynen tekrar edilir. Bunlara nakarat ya da kavuştak adı verilir
3-ÂŞIK EDEBİYATI
Âşık Edebiyatı; din dışı konuları, aşk, ayrılık, doğa güzellikleri, yiğitlik vb. işleyen ve âşıklar (saz şairi) tarafından oluşturulan bir edebiyattır. Bu edebiyatta ürünlerin kimin tarafından söylendiği bellidir.
Âşık Edebiyatı, İslâmiyet Öncesi Dönemde var olan sözlü edebiyatın devamı niteliğindedir. 16. yüyıldan sonra daha da gelişip güçlenmiştir. Karacaoğlan, Kul Mehmet, Hayâlî, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa, Âşık Ömer, Seyranî, Dertli, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Âşık Veysel vb. bu geleneği günümüze dek sürdürdü.
Aşık edebiyatının belli başlı özellikleri şunlardır:
1. Bu edebiyat sözlü bir edebiyattır. Aşık, ozan ya da saz şairi adı verilen kişiler ürünlerini saz eşliğinde söyler.
2. Ürünler sade bir dille halkın anlayacağı biçimde ortaya konmuştur.
3. Nazım birimi dörtlüktür.
4. Ölçü olarak hece ölçüsü kullanılmıştır. Ancak çok az da olsa bazı şairlerce aruz ölçüsünün kullanıldığı da görülür.
5. Belli başlı nazım türleri; koşma, semaî, varsağı, taşlama, destan ve güzellemedir.
6. Âşk, ayrılık, ölüm, kahramanlık, doğa güzellikleri, gurbet, sıla özlemi gibi din dışı konular ve temalar işlenmiştir.
7. Genellikle yarım ya da cinaslı uyak kullanılmıştır.
8. Şairler son dörtlükte adını ya da mahlasını (takma ad) kullanırlar. (Böylece şiirlerin diğer şairlerin şiirleriyle karışması önlenmiş olur.
Halk edebiyatında şiirler, cönk adı verilen, meraklılarınca tutulan defterlerde toplanmıştır.
KOŞMA
Koşma, Halk Edebiyatı nazım biçimlerindendir. Konusu aşk ve doğa güzellikleridir. En az üç, en fazla beş dörtlükten oluşur. Şair son dörtlükte adını ya da mahlasını kullanır. Uyak düzeni şöyledir: abab (aaab, aabcb), cccb, dddb…
Dörtlüklerin son dizeleri aynen tekrar edilebileceği gibi, kendi arasında uyaklı da olabilir.
Koşma, hece ölçüsünün 11’li kalıbıyla yazılır. Durakları 6+5 ya da 4+4+3’tür. Bütün dizelerde aynı duraklar kullanılmaz.
Koşma, konu bakımından İslâmiyet Öncesi Dönem Sözlü Edebiyat ürünlerinden koşuk ile Divan Edebiyatındaki gazele karşılık sayılabilir. Çünkü üçü de aynı konuları işler.
Bazı halk şairleri koşma yazarken Divan Edebiyatı’nın etkisinde kalarak ağır bir dil kullanmışlardır. Fakat bu tutum, halk şiirinin genel özelliğini bozacak ölçüde olmamıştır.
Halk edebiyatında koşma biçiminde yazılan şiir türleri şunlardır:
Koçaklama: Halk edebiyatında yiğitlik ve savaş duygularını coşturmak amacıyla yazılan şiirlere koçaklama denir. Biçim olarak aynen koşmaya benzer, özel bir beste ile söylenir.
Koçaklama ile destan çoğu kez birbirine karıştırılır. Koçaklamalarda konunun duygusal yönü işlenirken destanlarda öyküye ve betimlemeye önem verilir. Dörtlük sayısı koçaklamalarda azdır, oysa destanlarda çok daha fazladır. Ayrıca koçaklama ile destanın besteleri de birbirinden farklıdır. (Koçaklamaların besteleri daha gümbürtülü ve daha heyecan vericidir.)
Destan: Savaş, kahramanlık ile toplumsal olayları işleyen şiirlere destan denir. Destanlarda; savaş, ayrılık, yangın, sel baskını gibi çeşitli olaylar işlenir. Bu destanları İslâmiyet Öncesi Dönemdeki destanla karıştırmamak gerekir. Halk Edebiyatı’ndaki destanlar, o destanların ancak çok küçük bir bölümünü oluşturabilir.
Destanlar biçim olarak koşmaya benzese de ölçüsü, ezgisi ve konuyu işleyişi bakımından farklılıklar gösterir. Destanlar ll’li ve 8’li hece öylçüsü kalıbıyla söylenmiştir.
Güzelleme: Sevgiliyi ya da doğada görülen güzel bir varlığı övmek amacıyla yazılan şiirlere güzelleme denir.
Taşlama: Toplumun ve kişilerin yanlış davranışlarını ortaya koymak, onları eleştirmek amacıyla yazılan şiirlere taşlama denir. Taşlamalara halk arasında, mizahî (alaysı) destan da denir.
Ağıt: Ölen bir kişinin arkasından onun iyiliklerini, yiğitliklerini anlatan şiirlere ağıt denir.
SEMAİ
Semaî Halk Edebiyatı nazım türlerindendir. Konusu koşmada olduğu gibi aşk ve doğa güzellikleridir. Dörtlüklerden oluşur ve 8’li hece ölçüsüyle yazılır. 4+4 ya da 5 + 3 duraklıdır. Dörtlük sayısı sınırlı değildir. Uyak düzeni koşmaya benzer (abab, ccb, dddb vb.).
Özel bir besteyle söylenir. Koşmadan dörtlük sayısı ölçüsü ve bestesi bakımından ayrılır.
B-KLASİK (DİVAN) EDEBİYAT
Arap ve Fars edebiyatlarının sanat anlayışına bağlı kalınarak oluşturulan edebiyata klasik (divan) edebiyat adı verilir. Bu edebiyat özellikle Anadolu sahasında gelişen ve yaygınlaşan bir edebiyattır. Bu edebiyatta, Arap ve Fars kültürleriyle yetişenlere seslenildiği ve saray çevresinde geliştiği için; yüksek zümre edebiyatı, klasik edebiyat, saray edebiyatı, divan edebiyatı gibi adlar verildi. Bunlardan en yaygını divan edebiyatıdır. Bu adlandırış, şairlerin şiirlerini “divan” adı altında bir kitapta toplamalarından kaynaklanır.
Klasik edebiyatın özellikleri şöyle sıralanabilir:
1. Dil; Arapça, Farsça sözcükler ve bu dillere ait dil kurallarıyla yüklüdür.
2. Nazım birimi beyittir. Duygu ve düşünceler, cümle yerini tutan beyitlerle anlatılmıştır. Bir eserin uzunluğu da beyit sayısıyla ölçülür. Şarkı ve murabbada nazım birimi dörtlüktür.
3. Ölçü olarak, aruz ölçüsü kullanılmıştır.
4. Arap ve Fars edebiyatlarında kullanılan gazel, kaside, mesnevî, rubaî, şarkı, kıt’a, murabba gibi değişmez nazım biçimleri kullanılmıştır.
5. Konular sınırlıdır. Doğa güzellikleri, aşk ve tasavvuf gibi konular işlenmiştir.
6. Düşünce ve duygular Fars edebiyatından aktarılan ve her şair tarafından ortaklaşa kullanılan mazmunlarla (kalıplaşmış sözlerle, benzetmelerle) anlatılmıştır.
7. Klasik Edebiyat nazım biçimleri kuruluşları yönünden beyitlerle kurulanlar ve bent (kıtalarla) kurulanlar olmak üzere ikiye ayrılır.
Klasik edebiyat konuları yönünden; tevhit, münacaat, mersiye, hicviye, naat vb. gibi türlere ayrılır.
8. Düz yazı biçimi; tarih, tezkire, seyahatname, sefaretname, münşeat, ahlâkî ve
felsefi yazılarda kullanılmıştır. Düz yazıda cümleler uzun, yabancı sözcüklerle
yüklüdür. Amaç düşünceyi anlatmak yerine, birtakım söz oyunlarıyla sanat
yapmaktadır.
12. yüzyılda başlayan bu edebiyat, 19. yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür. Klasik Edebiyatın özellikleri nelerdir?
1)GAZEL
Gazel, Divan Edebiyatı nazım biçimlerindendir. Beyit birimiyle yazılır. Beyit sayısı 5-12 arasında değişir. İlk beyitine matla, son beyitine makta, en güzel beyitine de beytül gazel adı verilir. Son beyitte şair adını ya da mahlasını kullanır.
Gazelde; aşk, şarap ve doğa güzellikleri gibi din dışı konular işlenir. Beyitler arasında anlam (konu) birliği olan gazellere yek ahenk gazel; güç ve güzellik (ses) birliği olanına da yek avaz gazel denir.
Gazelin ilk beyiti kendi arasında uyaklı, diğer beyitlerin birinci dizeleri serbest, ikinci dizeleri ilk beyitle (matla) uyaklıdır. Uyak düzeni şöyle gösterilebilir. aa, xa, xa, vb. Bazı gazellerde dizelerin ortalarında da uyak bulunur. Bunlara musammat gazel denir. Fuzulî’den okuduğunuz gazel bu tür bir gazeldir.
Gazel, Divan Edebiyatı’nda çok kullanılan bir nazım biçimidir. Şairler duygularını coşkulu bir anlatımla gazelde dile getirmişlerdir. Bu nedenle, Divan Edebiyatı’nda çok sevilmiştir.
Bazen şair aşırı bir duyguya kapılarak makta beyitinden sonra da bir iki beyit daha söyleyebilir. Bu tür gazellere müzeyyel (ekli) gazel denir.
2 )KASİDE
Herhangi bir kişiyi ya da durumu övmek amacıyla yazılan şiirlerdir.
En 33 en fazla 99 beyitten oluşur.
İlk beyitine matla, son beyitine makta, şairin adının bulunduğu beyite taç beyit adı verilir.
 Kafiye düzeni gazelle aynıdır.
Allah’ın birliğini anlatan kasidelere: TEVHİT
Allah’a dua etmek için yazılanlara: MÜNACAAT
Herhangi bir şahsı övmek için yazılanlara: METHİYE
Peygamberleri övmek için yazılanlara: NAAT
Birini eleştirmek için yazılanlara: HİCVİYE
Ölen birinin arkasından yazılanlara MERSİYE kasidesi denir.
Kaside: nesip-girizgâh-methiye-tegazzül-fahriye-dua bölümlerinden oluşur.
En önemli kasideci NEFİ’dir.
3 ) MESNEVİ
Roman ve hikâyenin yerini tutan çoğunlukla uzun konuların işlendiği nazım biçimine denir.
Her beyit kendi arasında kafiyeli olduğu için uzun yazılmaya imkân vermiştir.
Beyit sınırı yoktur.
Çoğunlukla hikemi konular, efsaneler, kahramanlık ve aşk konuları işlenmiştir.
Leyla-Mecnun mesnevisi en çok okunan olmuştur.
UYARI: Bunların dışında uzun ve kısa mısraların ard arda sıralanmasıyla yazılan Müstezat, günümüz manileri gibi kafiyeleşen kıt’alar da yazılmıştır. Kıtalar aaxa şeklinde kafiyelenir.
BENTLERLE YAZILAN NAZIM ŞEKİLLERİ
1) TERKİB_İ BENT
5 ile 15 bent arasıda değişir uzunluğu.( 15 ten fazla olan da var)
Her bent 8–15 beyit arasında değişir.
Didaktik, felsefi, eleştiri konularında yazılır.
Gazel gibi kafiyelenir.
Ziya Paşa’nın terkib-i bendi meşhurdur
2) TERCİ_İ BENT
Terkibi-i bente benzer.
3 ) TUYUĞ
Divan edebiyatına Türklerin kattığı bir türdür.
Felsefi konular işlenmektedir.
Kadı Burhanettin’in tuyuğları meşhurdur
4 ) RUBAİ
Kafiyelenişi aaxa şeklindedir.
Aruzun belli kalıplarıyla yazılır.
Felsefi ve hikemi derinliği olan konular işlenmiştir.
İran’da ÖMER HAYYAM, Türk edebiyatında MEVLANA ‘nın rubaileri meşhurdur.
5 ) ŞARKI
Türklerin divan edebiyatına kattığı bir türdür.
Aşk kadın şarap konuları işlenmiştir.
Nedim bu türün en önemli temsilciliğini yapmıştır.
Üçüncü mısrasına “miyan” denir.
Kaynak: www.englishpage.blogcu.com izni ile alınmıştır

CEVAP VER
Lütfen yazınızı giriniz.
Lütfen adınızı buraya giriniz.