BEŞ HECECİLER

BEŞ HECECİLER
19. yüzyıl, Osmanlı Devleti’nin her sahada Batı’yı emsâl olarak gördüğü ve yeniden yapılanmaların tümünü Batı’ya göre dizayn ettiği oldukça uzun bir dönemdir. Tanzimât Fermanı’nın okunmasıyla hız kazanan batılılaşma hayatın her alanında iyiden iyiye kendisini hissettirmeye başlar. Bazı kesimlerin değer yitimi olarak nitelendirdiği bu dönem bazılarınca modernleşme tohumlarının atıldığı ve iftihar edilecek bir süreç olarak telakki edilmiştir. Yorumu hangi cihetten yaparsak yapalım değişmeyen bir kaide varsa o da ciddi bir değişimin yaşanıyor olduğudur. Değişim ihtiyacı; kendisini savaş yenilgileriyle mutlak surette hissettirmiş, Osmanlı Devleti siyâsî, hukukî, idârî, ekonomik ve eğitim alanlarında Batı’nın üstünlüğünü kabul etmiş, onlara benzemeye çalışmıştır. Bu manzara, hızla kan kaybeden bir toplumun dışarıdan kan ithal etme ihtiyacını doğurmuş fakat alınan kan uyuşmazlık yaratınca büsbütün sakat bir zihniyet gelişmiştir. Yani modernleşmeye adım atmakla değerler yitirilmiş, üretimi olmayan bir devlet hızla tüketmeye başlamıştır. Sadece görünüşte meydana gelen batılılaşma yaşamın her kademesine sirayet etmiş, sanat ve edebiyat da bundan nasibini almıştır.
Başlangıçta geçmişin reddi ve Avrupaî edebiyatın tanıtılması ile girilen süreçte “eski” ve “yeni” yanyana yaşama imkanı bulabilmişti. Bu durum Tanzimât edebiyatının ilk döneminde ortaya çıkmış, ikinci safhada batının bariz üstünlüğü Türk edebiyatına yansımıştır. Batılı anlamda atılan ilk adımlar –yaptığımız incelemenin de konusunu oluşturan- Recâizâde Mahmud Ekrem’in başat rol oynadığı Tanzimât ikinci nesil sanatçıları tarafından gerçekleştirilmiştir. Ekrem şiire kişiselleşmeyi getirmiş ve zaten Tanzimât’ın ilk döneminde kısmen yıkılmış olan Divân Edebiyatı kâidelerini tamamıyla kaldırmaya yönelik düşünceler beyan etmiştir. Bilhassa şiir türüne getirdiği yenilikler, yüzyıllarca edebiyatı “şiir”den ibaret görülen bir toplum için şâyân-ı dikkat değişimlerden biridir. Ekrem, kendi dönemi için oldukça sıra dışı olan bu düşünceleriyle ileride oluşacak olan edebî topluluklara da referans olmuştur. Biz de bu öneme binâ’en R. Mahmud Ekrem’in şiir hakkındaki görüşlerini ve şiire getirdiği yenilikleri ele aldık. İncelememize yazarın şiir ve sanata dair düşüncelerini dile getirdiği çeşitli makaleleri (Zemzeme Mukaddimesi, Takrîzât. Takdîr-i Elhân, Pejmürde) tedkik ederek başladık. Bunu yanı sıra İsmail Parlatır’ın Recâîzâde Mahmut Ekrem üzerine yayınladığı kapsamlı araştırması temel kaynaklarımızdan biri oldu.
Yaptığımız araştırmanın amacı modern Türk şiirinin doğuşuna öncülük eden Recâîzâde Ekrem’in şiir hakkındaki mülâhazâtını göz önüne alarak o dönemin şiir cephesinde geçekleşen değişimi doğru bir biçimde algılayabilmektir. Nitekim Servet-i Fünûn topluluğu onun gölgesinde husûle gelmiştir. Bu çalışmamızın aynı zamanda dönemin eski-yeni tartışmasının anlaşılmasına da katkı sağlayacağına kanîim.
2.BEŞ HECECİLER
Milli Edebiyat akımı aruz veznine karşı tavır almaya başlayınca, hece vezni ilgi görmeye başlar. Böylece halka ve şairlere sıcak gelen “milli vezin” ile halk şiiri yolunda denemeler yapılır.
M. Emin Yurdakul hece veznini bilinçli bir şekilde gündeme getirir. Onu koşma ve nefesleriyle Rıza Tevfik Bölükbaşı izler. Bu halka Ziya Gökalp’ın etkisiyle genişlemeye başlar. Başlangıçta aruzIa şiir yazan şairler, heceye yönelirler. Heceye ve halka gitme eğilimi Anadolu’nun güzelliklerine açılır. Edebiyatımızda “Memleket Edebiyatı” çığırı açılır.
Edebiyatımızda 1914 yılından sonra, Milli Edebiyatın görüş ve düşünceleri doğrultusunda şiirler yazan bir topluluk oluşur. Faruk Nafiz, Orhan Seyfi, Halit Fahri, Yusuf Ziya ve Enis Behiç Koryürek’ten oluşan bu topluluğa Beş Hececiler adı verilir.
“Beş Hececiler her şeyden önce şiirde sade ve özentisiz olmaya dikkat ederler. Bu yolda güzele ve iyiye ulaşmayı amaçlarlar. Z. Gökalp’ın edebiyat dilinin konuşma dili olması gerektiği görüşünü benimserler. Bu doğrultuda şiirler yazarlar. İstanbul Türkçe’sini esas alan bu şairler, İstanbul ‘un dışına çıkarak, Anadolu ‘ya açılırlar. Saf ve duru bir Türkçe ile yazmış oldukları şiirlerde halkla bütünleşirler. Anadolu gerçeğini ve Anadolu insanını şiire sokarlar. Beş Hececiler
Hece Veznini güzel, sade ve açık bir Türkçe ve milli bir zevkle birleştirirler.
Orhan Seyfi, Halit Fahri ve Faruk Nafiz başlangıçta aruzla şiir yazmış heceyi sonradan benimsemişlerdir. Bundan sonda ferdi duygularının yanı sıra tarihi konulara da yönelmiş, Milli ve tarihi konularda derinleşmişlerdir.
Şiire aruzIa başlayan bu şairler he ce ölçüsünü benimsedikten sonra, genellikle 11 ‘li ve 14’lü kalıpları kullanırlar. Hece vezninin klasik nazım birimi dörtlük dışında yeni şekiller ararlar. Düz kafi yel i. beşli altılı, yedili, bentlerden oluşan şiirler yazarlar. Serbest müstezat şeklini de denerler. Heceyi tiyatroya da denerler.
“Modem Türk şiiri, serbest vezne meyil göstermeye başlayınca, Hececi şairlerin etkisi azalır. Onların önemi şiir dilinin sadeleşmesi çizgisinde kalır. Yerli hayata, memleket edebiyatına ve Anadolu insanına yönelmiş olmalarına rağmen, konudan ziyade şekilde sağladıkları başarı ile anılırlar.
“Beş Hececilerin çalışmaları kendi dönemlerinde etkili olduğu gibi Cumhuriyet ve sonrası devirde de etkisini gösterir. Hececiler kendilerinden sonra gelen Kemalettin Kamu, Aka GÜNDÜZ, Ali Mümtaz, İbrahim Alaattin, Fazıl Ahmet, Necmettin Halil Onan, Halide Nusret ZORLUTONA, Ömer Bedrettin OŞAKLIGİL, Ahmet Hamdi TANPINAR, Ahmet Kutsi TECER, Necip Fazıl KISAKÜREK, Vala Nurettin, Ahmet Muhip DIRANAS, Ziya Osman SABA, ve Cahit Sıtkı TARANCI gibi şairler üzerinde etkili olurlar.
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898-1973)
Beş Hececilerin en önemli ismidir .Adını 1918′ den itibaren duyurmuştur. Önceleri aruz, sonra hece ile yazdığı şiirleriyle kendisini kabul ettirmiştir. Yahya Kemal’in tesirinde çok kalan, fakat günün heyecanını, şiirleriyle ifadeden çekinmeyen Faruk Nafiz’de, Yahya Kemaldeki mükemmellik endişesi yoktur. O, şiirlerini, üstadı gibi yıllarca olgunlaşsın diye bekletmemiş, sıcağı sıcağına yayımlamış ve devrin heyecanını beslemiştir. Milli Mücadele’den sonra zafer heyecanı ile Anadolu coğrafyası, insanı, tarihi ve yaşayışı ile yenide’1 keşfedilirken, Faruk Nafiz de Anadolu’dan ses getiren şairler arasında yer alır. Faruk Nafiz’in “Han Duvarları” şiiri, şairlere ve edebiyatçılara yepyeni bir ufuk açmıştır.
“Han Duvarları” o güne kadar Anadolu’yu sadece kitaplardan bilen, Anadolu’yu bolluk bereket dolu, çalışkan mutlu ve huzurlu insanları olan bir mekan olarak kabul eden İstanbullu aydın gencin ilk defa haşin Anadolu tabiatı ve suskun insanları ile karşılaşniasıdır. Şiirine Anadolu manzarasının bütün unsurlarını alan Faruk Nafiz, Maraşlı Şeyhoğlu’nun dörtlüklerinden yararlanarak, bu suskun insanın lirizmini hem ortaya koymuş, hem de kendi duygularını anlatma vesilesi bulmuştur.
Faruk Nafiz, Halk edebiyatı geleneğinden yararlanırken folkloru da kullanır. Anadolu coğrafyasını, halkını, çeşitli yaşayış sahneleri içinde, çoğu kez manzum hikaye tarzında anlatır.
Mehmetçik’in savaş sonrası yaşayışı gibi milletini zafere ulaştıran Başkomutan M. Kemal Paşa, Faruk Nafiz in şiirlerinde dile gelir.
Aşk Teminin çok yoğun olduğu ilk şiirlerinden sonra Faruk Nafiz bu temi Anadolu İnsanının hayatında arar. Şiirlerinde son derece temiz yalın bir dil kullanır. Şiir ve sanatının tek beslenme kaynağı olarak Anadolu’yu görür.
Şiir kitapları: Akıncı Türküleri, Heyecan ve Sükun, Han Duvarları, Zindan Duvarları.
YUSUF ZİYA ORTAÇ (1895-1967)
Çok şiir yazmış olmakla birlikte Şiiri tam manasıyla ciddiye almayan kolay söyleyiş dışında bir meziyeti olmayan şiirler yazmıştır. Orhan Seyfi ile birlikte Edebiyatımızda kadın şiirleri olarak nitelendirilmiş derinlik taşımayan alaycı ve nükteli mizah şiirleri yazmıştır.
Şiir kitapları: Akından Akına, Cenk Ufukları, Aşıklar Yolu, Şairin Duası, Yanardağ, Bir Selvi Gölgesi Kuş Cıvıltıları, Bir Rüzgar Esti.
ENİS BEHİÇ KORYÜREK ( 1892-1949 )
Aruz ile yazdıktan sonra tecrübelerini heceye aktarmış yaptığı değişikliklerle kuvvetli bir ahenk sağlamıştır. Kendisine büyük şöhret sağlayan gür sesli hamasi şiirlerinden sonra mistik şiirlere yönelmiştir. Kahramanlık ve aşk duygularının ifade edildiği şiirlerinde kuvvetli bir hareket ve heyecan vardır.
HALİT FAHRİ OZANSOY (1891-1971)
Bir çok tiyatro ve oyunu da yazmış olan Halit Fahri bir bakıma Fecr-i Ati şiirinin duyuş tarzını devam ettirir eserlerine marazi bir hassasiyet hakimdir. Başlangıçta o da aruzu kullanmış heceyi sonradan benimsemiştir. .
Şiir kitapları: Cenk Duyguları, Efsaneler, Zakkum, Bulutlara Yakın, Gülistanlar- Harabeler, Paravan, Sulara Dalan Gözler, Balkonda Saatler, Hep Onun İçin ve Sonsuz Gecelerin Ötesinde. .
0RHAN SEYFİ ORHON (1890-1972)
Genellikle alaycı bir tavırla dünyaya bakar ve bir kısım şiirlerine fantezi ile oyun hakimdir. Konuşulan Türkçe’yi en iyi kullananlardın biri olmakla beraber derin şiirler yazmamıştır. Şiirleri sevgi aşk deniz ve mehtaptan ibarettir. Aşık tarzı şekilleriyle şiirler yazmış kadın şairi olarak da anılmıştır. Dilinin saflığı ve ahengi dikkatti çekmiştir. Mizahi ve nükteli şiirler yazmış, edebiyatta kadın şairi olarak tanınmıştır.
Şiir kitapları: Fırtına ve Kar Peri Kızı İle Çoban Hikayesi, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu
HALİL NİHAT (BOZTEPE) (1882-1949)
1882’de Trabzon’da doğdu. Trabzon Askeri Rüştiyesi ve İdadisi’nde orta öğrenimini tamamladıktan sonra Fransız Frenkler Mektebi’nde Türkçe öğretmeni olarak göreve başladı. Bu arada Duyiln-u Umumiye İdaresi’nde de memurluk yaptı. Daha sonra Müfettişlik Kalemi ve Komiserlik Kalemi Mübeyyizliğine atandı. Cumhuriyet’ten sonra 1925 yılında Osmanlı borçlar meselesinin çözümü için devlet tarafından görevli olarak Paris’ e gönderildi. 1927 yılında Gümüşhane milletvekili 1931′ de de Trabzon milletvekili olarak meclise girdi. Hiç evlenmedi. 1949 yılında İstanbul’da vefat etti.
Halil Nihat karakter olarak oldukça kibar, nazik; uluvv-ü cenab, yardımsever bir kişi ve Atatürk’ün sevgisini kazanmış Bir sanatçıdır.
Halil Nihat edebiyat tarihimizde,mizah-yergi gücü ağır basan ünlü divan şairlerine yazdığı nazirelerle tanındı. En güzel şiirlerini aruzla yazdı. Edebiyata İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra yazdığı şiirler.ve Fransızca’dan yaptığı çevirilere atıldı.
Halil Nihat günün tarihi, içtimai olaylarını divan tarzı ile birleştirip karikatürize eden, zarif bir şairdir. Halkın yaşadığı sıkıntıları ve halkın şikayetlerini zeki ve iğneli bir di11e kağıda aktarmış ve bütün bu hicivlerini ölçülü bir şekilde temiz ve nezih bir lisanla söylemiştir. Böylelikle manzum mizah tür4nün usta şairlerinden olduğunu kanıtlamıştır.
Uzun yıllar eser vermekten uzak duran Halil Nihat, en son 1947 yılında yayımladığı “Ağaç Kasidesi” adlı, yüzlerce beyitten oluşan kasidesiyle Türk manzum hicvinin en dolgun ve zarif bir örneğini vermiş oldu. .
Başlıca eserleri şunlardır:
a)Şiir kitapları: Siham-ı İlham (1921), Ayine-i Devran(1924),
Mahitab (1924), Ağaç Kasidesi (1947)
b)Nedim Divanı ile Nedim-i Kadim Divanının Günümüz Türkçe’si Basımı.
Ayrıca Fransızca’dan yaptığı birçok şiir ve roman tercümesi, gazete ve dergi sayfalarında kalmış şiir ve yazıları vardır
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanırak sitemize eklenmiştir.

CEVAP VER
Lütfen yazınızı giriniz.
Lütfen adınızı buraya giriniz.