Dilin Özellikleri

Dilin Özellikleri
1. Anlaşma aracıdır: Dilin birinci ve asıl işlevi anlaşma aracı olmasıdır. “Ancak onun vasıtalığını yanlış anlamamak lâzımdır. Zira dil, tabiî bir vasıtadır. Gelişigüzel bir vasıta, maddî bir vasıta, gelip geçici iğreti bir vasıta, bir alet değildir. Dil, canlı bir vasıta gibidir. İnsanlara, fertlere hizmet eder; fakat insanların, fertlerin keyfine tâbi değildir. İnsanlar, onu istedikleri biçime sokamazlar, ona değişik bir şekil veremezler. Onu olduğu gibi kabul etmeğe, onun hususiyetlerine dikkat etmeğe, onun tabiatına uymağa, onun kanunlarına boyun eğmeğe mecburdurlar.”
İnsanlar aynı mekânda saatlerce, günlerce, aylarca, hatta yıllarca birlikte kalsalar bile duygu ve düşüncelerini belirtmedikleri zaman aralarında iletişim sağlanamaz. Duygular, düşünceler, istekler ancak açığa vurmak suretiyle başkalarına taşınabilir. İşte insanlar arasındaki bu iletişimi en kolay ve doğal şekliyle sağlayan, dildir.
2. Doğallık: Dilin önemli özelliklerinden biri de doğal olmasıdır. Çevremizde doğal olarak nitelendirdiğimiz (ağaç, su, toprak, güneş, deniz, at… gibi) varlıkların tabiatını değiştirmek mümkün olmadığı gibi öz itibariyle dilin tabiatı da değiştirilmez. Nitekim dil yapay olsaydı, insanlar farklı farklı dillerle konuşmak ve yazmak yerine ortak bir dil yaparlar, onu kullanırlardı.
3. Kuralları vardır: Her dilin kendine özgü kuralları vardır. Bu kurallar dilin tabiatından ortaya çıkmaktadır. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse biz önce kuralları koyup bu kurallara göre konuşmuyoruz. Mevcut kuralları, dilin doğal yapısından tespit ediyoruz. Meselâ; Türkiye Türkçesinde fiilin, gelecek zamanda yapılacağını belirtmek için –acak, -ecek ekini kullanıyoruz. Bu eki değiştirmek, yeni bir ek kural ortaya atmak gibi bir tasarrufumuz olamaz.
4. Canlıdır :Dil, kendi kanunları içerisinde yaşayan canlı bir varlıktır. Canlıların ortak özelliklerinden olan doğma, büyüme, gelişme gibi özellikler dil için de geçerlidir. Ahmet Haşim, dilin kelimelerini yapraklara benzetiyor. Yapraklar ilkbaharda büyümeye başlıyor; yazın hâlâ dallardadır; sonbaharda sararmaya başlıyor ve kış gelirken dökülüyor; bir anlamda ölüyor. Bunun gibi dilde de bir kelime ihtiyaçtan ortaya çıkıyor bir süre kullanılıyor ve belli bir zaman sonra kullanımdan kalkıyor. Meselâ; kağnı’nın kullanımdan kalkmasıyla birlikte kağnı kelimesi ve kağnıyı oluşturan parçaların her birine verilen adlar da kullanımdan kalkmaktadır. Yalnız bu demek değildir ki şimdi kullandığımız kelimelerin hepsi de bir gün tamamen unutulacak. Dil, gelişmesini doğal olarak gösterecektir. Ölü bir kelimeyi zorla günlük dile sokmaya çalışmak bir ölüyü diriltmeye benzer ve bir netice vermez. Meselâ, aslı Arapça olan kitab kelimesini biz kitap şeklinde kullanıyoruz. “Eski Türkçede kitabı ifade eden betik kelimesi varsa, biz bu kelimeyi niçin kullanmıyoruz” demek, dilin canlılık özelliğine uymaz.
5. Gizli anlaşmalar sistemidir: Dilin doğuşu konusunda çeşitli teoriler ortaya atılmış ve bu teorilerle ilgili tartışmalar bugün de devam etmektedir: Acaba ilk insanlar nasıl anlaşıyorlardı? Niçin milletlerin dilleri farklı farklıdır? gibi soruların sayısı artırılabilir. Bu sorulara verilecek cevaplar da birbirinden farklı olacaktır. Şurası bir gerçektir ki bir dildeki kelimeler ve kelime dizileri konusunda o milletin bütün fertleri tarihin bilinmeyen döneminde gizli bir anlaşma yapmış gibi; kavramların, nesnelerin, eylemlerin… anlatımında aynı kelimeleri kullanırlar. Aynı nesneler farklı milletlerin dilinde farklı kelimelerle ifade edilir: Türklerin taş; Arapların hacer; Farsların seng; Rusların kamen, İngilizlerin stone demesi gibi.
6. Milletin ortak malıdır: Milleti millet yapan unsurların başında dil yer alır. Her milletin konuştuğu dil kendi milletinin adıyla anılır: Türk-Türkçe, Rus- Rusça gibi. “Dil bazı insanların veya zümrelerin değil, bütün bir milletin ortak malıdır…O yalnız, yaşayan neslin değil, ecdadın da torunların da üzerinde hakkı olan derinliğine ve genişliğine bütün bir millet malıdır, millet emanetidir, millet mirasıdır, millet istikbâlidir.”
7. Sosyal bir varlıktır: Dilin kuralları ve söz varlığı, onun sosyalliğini gösteren özelliklerdendir. Dil, bütün yönleriyle toplumdan topluma değişiklik gösterir. Dilin yapısı, kuralları ve kelime hazinesi; milletin anlayışı, dünya görüşü ve felsefesiyle yakından ilgilidir. Bir anlamda milletin karakteri, kültürü, yaşadığı coğrafya… diline yansımaktadır. “Söz gelişi Türkçede devenin rengini gösteren bir tek deve tüyü kelimesi bulunduğu hâlde, Arapçada bu rengin ton farklarını gösteren yüze yakın kelimenin varlığından söz edilmesi; Aymara Kızılderililerinin patates çeşitlerini anlatmak için 200 ayrı kelime kullanması; Eskimoların karın yağış şekillerinden her birini ayrı kelimelerle anlatması dilin; toplumların duygu ve düşünce tarzına, sosyal durumlarına, oturdukları yerlere ve iklim şartlarına, tarihteki geçmişlerine, zaman içinde uğradıkları değişime ve gelişmelere göre, şekil ve işleyiş bakımından birbirinden ayrı biçimlenmeye uğradığını göstermektedir.”
2. DİLİN TASARIM ÖZELLİKLERİ
İnsan iletişimi, diğer canlıların iletişim tarzlarından oldukça farklıdır. Zaman, mekân, yapı, işlev ve süreç bakımından kimi hayvanlarla iletişim benzerlikleri görülse de, ayrılan pek çok özellik vardır. Amerikalı insan bilimci ve dil bilimci Charles F. Hockett, insan iletişimini havvanlardan ayıran bu özellikleri belirlemiş ve maddeler halinde sıralamıştır (1960:88–96, 1964:135–147, yorumlanarak ve örneklendirilerek aktarılmıştır):
2.1. Sessel-İşitsel Oluk (Vocal-Auditory Channel)
Ses, ağızdan çıkarak hava tabakasının oluşturduğu bir oluktan geçip işitme organına ulaşır. Ancak burada dilin bu özelliğinden hareketle konuşma yitimi olan insanların dilsiz oldukları gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır.
2.2. Yayın Gönderme-Yönlendirici İşitim (Broadcast Transmission and Directional Reception)
Bir ileti işitme menzili sınırları içinde herhangi bir insan tarafından duyulabilir ve sesin çıkış kaynağı ve dinleyiciye uzaklığı kulakların yön bulma yeteneğiyle tanımlanabilir. Ses kaynağı ile dinleyici arasındaki mesafe arttıkça, işitme kalitesinde ve algılamada düşme meydana gelebilir. Bu açıdan, yüz yüze iletişimde mesafenin yakınlığı, iletişimin kalitesini artırabilmektedir.
2.3. Hızlı Yitim (Rapid Fading)
İşitsel işaretler geçicidir. Konuşmadan saniyeler sonra kaybolurlar ve dinleyicinin elverişli olması beklenmez. Ancak teknolojik ilerleme sonucu icad edilen aygıtlar, işitsel işaretlerin kaydedilip tekrar dinlenilmesine imkân vermektedir.
2.4. Değiş-Tokuşedilebilirlik (Interchangeability)
Her zaman için konuşucu, dinleyiciyle karşılıklı yer değiştirebilirler. Konuşucu daha önce aktardığı iletileri yeniden üretebilir ve bu diğer iletilerden bağımsız olarak dinleyici tarafından anlaşılabilir.
2.5. Tam Geri Bildirimli (Complete Feedback)
Konuşucu kendi sesini duyabilir ve bu sayede konuşmasını düzelterek dinleyiciye aktarabilir. Bu, konuşma sırasında yaşanacak yanlış anlaşılmaların da önüne geçmek için önemli bir niteliktir.
2.6. Özelleştirebilirlik (Specialization)
Konuşmadaki ses dalgalarının, anlamları işaret etmekten başka bir işlevi yoktur. Daha açıklayıcı olmak bakımından “Dur!” işaretini gösteren metalden yapılmış ve boyanmış trafik levhası ile “dur” kelimesini oluşturan sesler arasında bu bağlamda işlev açısından bir benzerlik kurulabilir.
2.7. Anlamsallık (Semanticity)
Konuşma ögeleri, bildirişime katılanların paylaştığı sosyal, kültürel ve fiziksel dünyanın göndergesel ilişkileri aracılığıyla anlam taşırlar. Mesela, kitap kelimesi, kütüphaneci, öğrenci ya da akademisyen için hem benzer, hem de ayrı anlamlar içerebilir.
2.8. Nedensizlik (Arbitrariness)
Anlam ile işaret arasında doğal ve zorunlu bir ilişki yoktur. Dil bilimsel anlam bütünüyle sosyal uzlaşma konusudur. Yansıma kelimeleri bir ölçüde bunun dışında tutabiliriz: me sesinden melemek, hav sesinden havlamak gibi. Ancak bu kelimelerin de zamanla işaret ettikleri ilk anlamdan uzaklaştıkları düşünülürse, bu genelleştirmenin doğru olduğu söylenebilir.
2.9. Ayrıklık (Discreteness)
Bütün konuşma, konuşmayı oluşturan ses öğelerinin sonlandırılmasıyla kesilebilir. Bilinçli olarak sesin aralıklarla telaffuz edilmesi mümkündür. Bu özellik hayvanların bağırışlarından farklılık gösterir.
2.10. Yer Değiştirilebilme (Displacement)
Konuşmacı ve dinleyici, zaman ve mekandan bağımsız olarak şeyler ve olaylar hakkında konuşabilir. Bu, insanın dil yoluyla evreni içselleştirmesi anlamını taşımaktadır.
2.11. Üretilirlik / Açıklık (Productivity/Openness)
Diller, eski konuşma öğelerinden yeni ifade biçimleri üretebilecek sonsuz bir açıklama ve anlamlandırma yeteneğine sahiptirler.
2.12. Geleneksel Aktarım (Traditional Transmission)
Dil, içgüdüsel değildir. Eğitim ve öğretim yoluyla nesilden nesile aktarılır. Bu konuda farklı görüşler söz konusudur. Kimi dilciler dilin doğuştan olduğunu savlarken (Noam Chomsky), kimi de, dilin toplum içinde sonradan öğrenildiğini ifade etmektedir (Edward Sapir gibi)
2.13. Örüntüde İkilik (Duality of Patterning)
Dilin seslerinin kendiliğinden bir anlamı yoktur. Ancak sonsuz sayıda anlamlı ifadeler üretmek için sesler farklı biçimlerde birleştirilebilir. Mesela, gemi kelimesindeki seslerle imge kelimesini de telaffuz edebilirsiniz ya da m ünsüzünün yerine z ünsüzünü getirdiğinizde gezi kelimesini de üretebilirsiniz.
2.14. Açık Uçluluk (Prevarication)
Dilsel ileti hatalı olabilir. Bu sebeple tahmin yürütebiliriz, hikâye anlatabiliriz, önerme oluşturabiliriz ve yalan söyleyebiliriz. Mesela, nitelikleri aslında uygun olmayan bir malı, uygun bir dil kullanarak alıcıyı, nitelikli bir mal olduğuna ikna edebilirsiniz.
2.16. Dönüşlülük (Reflexivity)
Dil, kendi kendisini ifade edebilir. Bu, dilin üst dil (metalanguage) işlevidir. Mesela “Dün ağız araştırmalarıyla ilgili izlenimlerimi öğrencilerle paylaştım.” cümlesindeki ‘dün’ kelimesi zaman zarfıdır.” cümlesi gibi.
2.17. Öğrenirlik (Learnability)
Her hangi bir dilin konuşucusu diğer dilleri de öğrenebilir.Ana dili Türkçe olan bir insan İngilizce, Almanca, Fransızca vb. dilleri de sonradan öğrenebilir. Bu öğrenme, çoğunlukla ana dili gibi doğal ortamda gerçekleşmediği için daha uzun bir süreç gerektirebilir. İkinci dil edinimi adı verilen bu öğrenme ile ilgili araştırmalar, uygulamalı dil biliminde değişik yöntem ve tekniklerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Kaynaklar
HOCKETT, Charles F. (1960) “The Origin of Speech”, Scientific American 203, s.88-96.
HOCKETT, Charles F. vee Robert ASCHER (1964) “The Human Revolution”, Current Anthropology 5:, s.135-147
Bu içerik internet kaynaklarından alınmıştır

CEVAP VER
Lütfen yazınızı giriniz.
Lütfen adınızı buraya giriniz.