TÜRKLERDE SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT

Sosyal ve Ekonomik Hayat
Sosyal HayatHun ve Göktürklerde sosyal yapı, göçebe hayata dayalıydı. Bu nedenle Türkler çadırlarda (yurt, otağ) yaşarlar ve bu çadır Türk aile birliğinin kutsal bir sembolü sayılırdı.Türk devletleri genel olarak iki sosyal birliğe, aile ve ordu’ya dayanmaktaydı. Hun toplumu ordu düzenine göre teşkilatlanıyordu. Bu toplulukta herkes savaşçıydı. Hunların savaş tekniği, göçebe hayatın gerektirdiği özelliklerden doğmuştu.Hun ve Göktürk devletlerinde, bir başkent kurarak oraya yerleşme isteğine karşı çıkılmıştır. Bilge Kağan’ın surlarla çevrili bir şehir inşa etmesi üzerine, vezir Tonyukuk; “Eğer, surla çevrili bir şehirde yerleşir ve bir kere yenilirsen esir olursun” demiştir.Türklerde yerleşik hayatın başlangıcı, kışlak hayatıdır. Bu nedenle sürekli kışlaklar, şehir hayatına geçişin temelini oluşturmuştur. Türkler göçebe hayat gereği, hayvancılık ve avcılık yaparlardı. Yarı göçebe topluluklarda çiftçilik de görülmektedir. İklim şartlarıyla bağlantılı olarak yaşayan göçebe Türkler, kışı geçirmek için ormanlık veya rüzgârlardan korunan bir vadiyi seçerlerdi.
Kışlak denilen bu yerlerde nisan ayı ortalarına kadar kalıyorlardı. Yazın ise, yaylak adı verilen, sulak ve açık otlaklara doğru göç ederek, göl ve ırmak kenarlarında yaşarlardı.Türklerde at, göçebe hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Etini yemeleri, sütünden kımız denilen içki yapmaları, derisini giyimde kullanmaları açısından at büyük önem taşımıştır. Küçük yaşta ata binmeyi öğrenen Türkler, at üstünde alışveriş yapmışlar, yemek yemişler, uyumuşlardır. Attan başka deve, merkep ve katır da göçebe toplulukların ulaşım araçlarını oluşturmuştur.Başlıca gıda maddeleri, koyun eti ve süt ürünleridir.
Eti uzun süreli koruyabilmek için konserve yapmışlar, Besledikleri hayvanların deri, yün, kıl vb. ürünlerini değerlendirmişlerdir.İktisadi (Ekonomik) Hayat Ekonominin temeli hayvancılığa dayanır. At, koyun, sığır, katır, deve beslenilen hayvanlardır.Demir madeni ve işçiliğinin de ekonomide önemli etkisi olmuştur.İpek yolu, ticari gelirlerin sağlandığı önemli bir ekonomik kaynaktır.Hayvancılık, ziraat (tarım), alınan vergiler, hediyeler diğer ekonomik kaynaklardır.Ticaret Canlı hayvan, deri, kösele, kürk, hayvani gıdalar satmışlar; tahıl ve giyim eşyası almışlardır.Asya Hunları, Göktürkler, Uygurlar Çin’le, Avrupa Hunları Bizans’la ticari anlaşmalar yapmışlardır.İpek yolu, ticari hayatın canlı olmasını sağlamıştır. Bu nedenle ipek yolu egemenliğini sağlamak önemlidir.Kürk yolu’nda ise (Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Çin’de sona ererdi) sincap, sansar, tilki, samur, kunduz, vaşak kürklerinin ve bunlardan yapılan giyim eşyalarının ticareti yapılırdı. Ziraat İklim ve coğrafi şartların uygun olduğu bölgelerde Tarım yapmışlardır. Buğday, Darı, Kendir, bezelye, bakla, üzüm, bostan yetiştirmişlerdir. Tarımda en çok gelişmeyi uygurlar göstermişlerdir. Türk Toplumu Oguş: AileUrug : Soy (Aileler Birliği)Bod (Boy): KabilelerBudun: Millet denilen birimlerden oluşuyordu.Boyların başında bulunan beyler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle devlet kurulurdu. Eski Türklerde Aile Eski Türk sosyal hayatında aile bütün sosyal bünyenin çekirdeği durumundaydı. Kan akrabalığına dayanıyordu. Türk ailesi “küçük aile” tipindeydi. Bu yönü ile Yunan, Roma, İslav ailelerinden ayrılmaktadır. Eski Yunanistan’da ve Roma’da aile reisi, ailenin diğer fertleri üzerinde mutlak hâkim iken, İslav’larda ise aile büyüğü bütün aile halkına kölesi gibi hükmederdi. Bu ailelerde mülkiyet kolektifti.Türklerde ise mülk ortaklığı yalnız otlaklara ve hayvan sürülerine aitti. Hatta sürülerde çok kere şahsi mülk halindeydi. Evlenen erkek veya kız, baba ocağından hisselerini alarak ayrılır, yeni bir aile kurardı. Baba evi ise en küçük oğla kalırdı. Türklerde tek eşlilik yaygındı. Kadın hürdü ve Türk topluluğunda saygı görürdü. Ata biner, ok atarlardı. Namus ve iffetine düşkün olan Türk kadınının savaşta düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.UrugBu ifade soy, sop manasına gelmektedir.BoyAileler veya soy’lar bir araya geldiği zaman boy teşkil ediyordu. Başında Bey bulunurdu. Bey’in görevi, boydaki iç dayanışmayı muhafaza etmek, hak ve adaleti korumak ve düzenlemekti. BudunBoylar birliğine budun denmekteydi. Başında han bulunuyordu. Budunlar, boylar arasındaki sıkı işbirliğinin meydana getirdiği siyasi topluluklardır.Türk Toplumunun ÖzellikleriHalk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından (hayvancılık) aralarında kesin olarak sınıfların ortaya çıkması imkânsızdı.Yaşam biçimleri göçebe olduğundan savaşta elde ettikleri esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda köle sınıfı yoktu. Din adamları, diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı değildi. 4. Yazı, Dil Ve Edebiyat Türk Dili ve YazısıTürkçe, Ural-Altay dilleri ailesindendir.Türk yazısının ilk örneğine VIII. yüzyıl başlarından itibaren Orhun Yazıtları’nda rastlanılmaktadır. Bu yazıtlarda görülen Türkçe gelişmiş bir dildir.Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları AlfabelerGöktürk AlfabesiUygur AlfabesiSoğd Alfabesi Brahmi AlfabesiSüryanî AlfabesiTibet ve Çin AlfabesiArap AlfabesiKiril AlfabesiLatin AlfabesiGöktürk YazısıEn eski Türk yazısı olma özelliğini taşır. V. ve IX. yüzyıllar arasında Yenisey mezar taşları ve Orhun Yazıtları’nda görülmektedir. Göktürk harflerinin karakteri, işaretlerin esas olarak keskin düz çizgilerden meydana gelmiş olması ve bitişmemesidir. Yazı sağdan sola yazılır, kelimeler, aralarına üst üste iki nokta konarak birbirinden ayrılır. Orhun alfabesi 38 harften oluşur. Bunların 4’ü sesli, 34’ü ise sessiz harflerdir.Bu alfabenin ilk örneklerine Orhun Yazıtları’nda rastlandığından Orhun alfabesi de denilmektedir.Uygur YazısıEski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabesi Uygur alfabesidir.Uygur yazısı, Soğd alfabesinden alınmıştır. Uygurlar, Soğd alfabesini geliştirerek, bazı küçük ilave ve değişikliklerle kendilerine özgü bir alfabe haline getirmişlerdir. Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler genellikle birbirleriyle bitiştirilir. VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk kavimleri arasında da yayılmıştır. X. yüzyıldan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini kaybetmedi. Moğol hâkimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur.Matbaa Kâğıt ve baskı tekniği Uygurlarca bilinmekte idi. Baskı tekniğini (matbaa) ilk kullananların Çinliler olduğu görüşü yanında, bir kısım araştırmacılar da matbaanın ilk önce Uygurlarda kullanıldığı görüşündedirler. Matbaanın, batıya yayılmasında Uygurların büyük rolü olmuştur. (Avrupa, Moğollar aracılığı ile XIII. yüzyılda Uygur baskı tekniğinden haberdar olmuştur.) Gutenberg matbaanın mucidi değil sadece geliştiricisidir.Uygurlar, Avrupa’dan yüzyıllar önce kâğıdı biliyorlardı. Kâğıdı, önce Araplar, VIII. yüzyılda ele geçirdikleri esirlerden öğrendiler ve Semerkant’ ta bir kâğıt imalathanesi kurdular. Kâğıt, XI. yüzyılda Arap fetihleriyle İspanya’ya, dolayısıyla Avrupa’ya yayılmıştır.Edebiyat Türklere ait ilk yazı dili örnekleri, Orta Asya’da ortaya çıkıp gelişen Türk edebiyatının temelini oluşturur. Bunların en eski örnekleri, çoğunlukla Göktürk alfabesiyle yazılmış olan mezar taşları üzerindeki yazıtlardır. Bu taşlar, Orhun Yazıtları ile Talas ve Yenisey yazıtlarıdır.Orhun YazıtlarıVIII. yüzyılda dikilmiş olan Orhun Yazıtları, Yadrinsef (N.M.Jadrincev) tarafından XIX. yüzyılda (1889) keşfedilmiş, ilk olarak, 1893 yılında Danimarkalı dil bilgini Wilhelm Thomsen tarafından okunmuştur. En önemlileri, II. Göktürk Devleti’nin önemli devlet adamları Bilge, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilmiş olanlarıdır. Yazıtların bir yüzü Çince olup, diğer tarafları Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Orhun Yazıtları üçü büyük olmak üzere birtakım dikili taşlar halindedir.1. Tonyukuk Yazıtı İki ayrı taş sütun üzerine, 720-725 tarihleri arasında dikilmiştir.Yazılar soldan sağa doğru yazılmıştır. Burada Göktürklerin ünlü devlet adamı Tonyukuk, önce İlteriş Kağan zamanını anlatmakta, son olarak kendisinden bahsederek, öğütler vermektedir. Yazıtın etrafında başları kırılmış sekiz adet heykel bulunmaktadır.2. Kültigin Yazıtı Bilge Kağan tarafından, kardeşi Kültigin adına 732 yılında dikilmiştir. Bu anıt, birkaç parçadan meydana gelen birleşik bir yapı halindedir. Taşın her tarafında, yukarıdan aşağı doğru Göktürk alfabesiyle yazılmış yazılar bulunur. Batıya bakan yüzünde Çince yazı yer almaktadır. 3. Bilge Kağan YazıtıBilge Kağan adına 735 yılında dikilmiştir. Kültigin ve Bilge Kağan yazıtları, Kültigin’in atabeyi olan Prens Yollug Tegin tarafından yazılmıştır.Yazıtlarda Göktürk Devleti’nin kuruluşu ve yükselişi, Kültigin ve Bilge Kağan’ın kahramanlıkları, başarıları anlatılmakta, Türk milletine öğütler verilmektedir.Göktürk Devleti tarihi bakımından en değerli kaynak olma özelliğini taşımaktadırlar.”…Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye babam hakanı, annem hatunu yükseltmiş (olan) Tanrı onlara ülke veren Tanrı (kendilerini) Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye beni o Tanrı hakan olarak (tahta) oturttu. Muhteşem bir kavmin üzerine hakan olmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz
korkak ve zavallı bir kavmin üstüne hükümdar oldum Küçük kardeşim Kültigin (ve iki şad) ile sözleştik. Babamızın ve amcamızın kazandığı milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece uyumadım. Gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kültigin ile iki şad ile ölesiye kadar çalıştım. Bu kadar cehd edip (çalışıp) müttehit (birlik olan) milleti ateş, su (yani vahdetsiz) kılmadım. Ben kendim hakan olduğumda etraftaki yerlere varmış olan kavim ölü ve bitik bir halde yayan ve çıplak olarak geri geldi. Kavmi yükselteyim diye yukarı (kuzey) Oğuz kavmine karşı, ileri (doğu) Kıtan, Tatabı kavimlerine karşı, beri (güney) Çinlilere karşı büyük ordu (ile) on iki (defa) sefer ettim, muharebe ettim. Ondan sonra Tanrı buyurduğu ve talim olduğu için kısmetim olduğu için ölecek olan milleti diriltip doğrulttum, çıplak kavmi elbiseli, fakir kavmi zengin kıldım, az kavmi çok kıldım. Gayrı (başka) ülkelerden, gayrı (başka) hakanlardan daha iyi kıldım. Dört taraftaki kavmi hep muti kıldım. Düşmansız kıldım. (Bunlar) hep bana itaat etti…….”Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, Ankara 1987, s.41-44 4. Orhun Bölgesindeki Diğer Yazıtlar Orhun bölgesinde, Orta ve Kuzey Moğolistan’da bunlardan başka birçok yazıt da yer almaktadır.Orhun Yazıtları’nın Türk Tarihi Açısından Önemi Türk tarihi hakkında bilgi veren bu anıtlar, Türkler tarafından yazılmış ilk belgelerdir. Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin özelliğini taşırlar.Yazıtlarda, Türk adı ilk olarak bir milleti ifade etmek üzere kullanılmıştır.Türk dili ve edebiyatının en eski örneğidir. Türk yazısının en eski alfabesiyle yazılmıştır.Orta Asya kültürünün en açık olarak ifade edildiği belge özelliğini taşırlar.Yazıtlarda, Türklerin tarihlerinin araştırılmasına imkân veren, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlarıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır.Yazıtlar, sadece mezar taşları olmayıp, bütün Türk boylarına seslenen siyasî bir beyanname karakterini taşımaktadır.Talas ve Yenisey Yazıtları Orhun Yazıtları’ndan başka, Talas ve Yenisey nehirleri civarında da Türk yazıtları bulunmaktadır. Yenisey Yazıtları, Orhun Yazıtları’ndan daha eskidir. Yazıtların birkaçı hariç, diğerleri mezar taşları halindedir. Uygur ve Kuman Edebiyatı Uygurlar da Türk edebiyatına seçkin örnekler vermişlerdir. Göktürklere ait edebî eserlerin çoğu yazıtlar halinde iken, Uygurlara ait olanlar yazma şeklindedir.Bulunan eserlerin çoğu Budizm ile ilgili dinî metinlerdir. Türk dili ve edebiyatının en önemli hazinelerinden biri de Kodeks Kumanikııs (Codex Cumanicus) adlı Kuman lügatidir. Kumanlar, Kırım yarımadası ve Don civarındaki Cenevizlilerle yakın ticarî ilişkiler kurdular. Bu ilişkilerin sonucu olarak, İtalyan misyonerlerin kaleme aldıkları bu eser; Kumanca, Latince ve Farsça olmak üzere muhtemelen XIII. yüzyılda yazılmıştır.Başlıca Türk Destanları: Hunların (Oğuzların): Oğuz Kağan Destanıİskitlerin (Saka): Alper Tunga DestanıGöktürklerin: Ergenekon DestanıUygurların: Göç ve Türeyiş DestanlarıKırgızların: Manas DestanıDestanlar ve efsaneler, Türklerin İslamiyet’ten önceki, adet, inanç ve hayat biçimleri hakkında bilgi veren zengin kaynaklardır. 5. Bilim ve Sanat Türkler 1 yılı 365 gün 6 saat olarak hesaplayarak, 12 Hayvanlı Türk Takvimini oluşturmuşlardır. (Türklerin gök bilim ile olan ilgilerinin açık bir kanıtıdır.) Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kâğıdı yapmışlardır.Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir. (Kazakistan’ın başkenti Alma Ata yakınlarında bir kurgandan çıkarılan “Altın Adam Heykeli” Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir). Eşya ve binalarda hayvan üslûbu denilen, hayvan figürlerini kullanmışlardır. Halı, Türklerin Dünya medeniyetine bir katkısıdır. (Altaylarda Pazırık Kurganı’nda bulunan halı dünyanın en eski halısıdır.) D. Türk Kültürünün Çevre Kültürlerle İlişkileri 1. Türklerin Çin Kültürüne KatkılarıAskerlik alanındaDevlet TeşkilatındaAt kültüründe(Atı evcilleştirmede)Gök Tanrı inancıyla… Çinlileri etkilemişlerdir. 2. Çinlilerin Türkleri Etkilediği AlanlarTarımYerleşik hayatFelsefe (Taoizm, Konfiçyüs ve Budizm)Giyim konularında Çinliler Türkleri etkilemişlerdir.
Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklenilmiştir

CEVAP VER
Lütfen yazınızı giriniz.
Lütfen adınızı buraya giriniz.